Yüe-Çiler
Hun İmparatorluğu'nun ortaya çıkışı Çin'in kuzeyindeki etnik dengeleri olduğu kadar Orta Asya'daki yapıyı da büsbütün değiştirdi. Hunlar, bu bölgede aniden ortaya çıkmış değillerdi. Bölgenin Tiler'le birlikte en eski Türk boylarından bir olup, varlıkları m. ö. III. bin yılına kadar gerilere gitmektedir. Türk ulusları yanında Moğol ve diğer etnik gurupları da siyasal baskıları altına alan Hunlar m. ö. III. yüzyıldan miladi III. yüzyıl ve sonrasına kadar Çin'in kuzeyi ile kuzey-batı bölgesine uzun asırlar boyunca hükmetmeyi başarmış ender kavimlerden biridir. Çin kaynaklarından Shih-chi'ye göre, Hunlar ortaya çıktıklarında doğu sınırlarında Tung-hu (Tunguz/Domuz) kavimleri, güney taraflarında ise Yüe-Çiler oturmaktaydı. Ancak, bir zamanlar önemsemedikleri Hunlar, Mao-tun (Mete) zamanında her ikisini yenince durum değişti.
Mao-tun'un ardından onun halefi Lao-shang m. ö. 174 yılında Yüe-Çiler'e çok daha ağır bir darbe indirdi. İşte bu olay Yüe-Çi boylarının batıya doğru göçünü başlatmıştı.
Alınan Hun yenilgisi üzerine Yüe-Çiler iki kola ayrıldılar:
Büyük Yüe-Çi ve Küçük Yüe-Çi. Büyük Yüe-Çi boyu batıya gelen Yüe-Çilerin en büyük kitlesini oluştururken, Küçük Yüe-Çi boyu Yüe-Çiler'in küçük bir kısmının Tibet'in kuzey dağlarında kalan kısmını oluşturmaktaydı.
Yüe-Çiler batıya hareketleri sırasında önce Vusunlar'a saldırdılar ve hemen ardından Isık Göl çevresinde iskan tutan Sak boylarına karşı taarruza geçtiler. Sakları yendikten sonra ellerine geçirdikleri topraklara yerleştiler. Bunun üzerine Yüe-Çi hakimiyetini kabul etmeyen bazı Sak boyları güneye doğru göç yolunu tuttu. Çin yıllıklarında şöyle denilmektedir: "Hsiung-nu'lar (Hunlar) Yüe-Çi'leri yendikleri zaman, Yüe-Çi'ler batıya gittiler ve Ta-hsia'ya hakim oldular. Sai-wang'lar da Chi-pin'e hakim oldular".
Anlaşılan bu iki olay Yüe-Çi ve Sak göçlerini tetiklemiştir: Hunlar Yür-Çiler'i, Yüe-Çiler de Saklar'ı. Yüe-Çiler Saklar'ın topraklarını işgal ederken, onlarda güneye inerek Keşmir'i işgal etmişlerdi. Yüe-Çiler'in Saka yurdunu işgalleri m. ö. 170-160 yıllarında gerçekleşmişti. Onlar burada m. ö. 140-130 yıllarına kadar oturdular. Ancak bu yıllarda Vusunlar'ın saldırısına uğrayınca Sogdiyana'ya göç etmek zorunda kaldılar. Yüe-Çiler'in yerine bu çocuğu veliaht yapmak niyetine kapıldı. Bu niyeti üzerine Mao-tun'u Yüe-Çiler'in emrine rehin olarak verdi. Mao-tun, Yüe-Çiler'in elinde rehin olduğu sırada T'ou-man onlara saldırdı. Bu olay üzerine Mao-tun'u Yüe-Çiler öldürmek istediler. Ancak, Mao-tun iyi koşan bir ata atlayarak onların elinden kaçıp kurtuldu. T'ou-man, bunun üzerine oğlunu taktir edermiş gibi davranarak onu on bin kişilik bir süvarinin komutanı yaptı", başlıca olarak bu dönemlerde Isık Göl çevresine İli, Çu ve Narin havzalarına yayıldıklarını görüyoruz. Arkalarından gelen Vusun göçü, onların iyice Orta Asya'nın merkezi kısımlarına kaymasına neden olmuştu. Bu durum, bölgedeki siyasal dengeleri de değiştirmişti.
Yüe-Çi göçleri sırasında Orta Asya'nın merkezi ve Türkmenistan sahasında Helenistik kültürü yaşatan bazı koloniler ve küçük siyasal oluşumlar bulunmaktaydı. Öte yandan Selevikoslar'ın bölgede ciddi bir siyasi baskısı da söz konusuydu. Merkezi Belh olan Baktriya, Aleksandriya merkez olmakla Amuderya, Samerkand, Fergana'da Hokand, Margiana, Merv, Kandehar ve Kabil'de bir zamanlar İskender'e bağlı koloniler bulunmaktaydı. Bunlar kendi aralarında olduğu kadar Selevikos yönetimine karşı da zaman zaman saldırganlaşabiliyorlardı. Özellikle, Sogdiyana ile Baktriya arasında ciddi çarpışmalar söz konusuydu. Türkmenistan'daki Merv sahası Yunan kolonisi ise dış ilişkilerinde Selevikoslar'a bağımlı olmasına karşı iç işlerinde bağımsızlardı. Merv'de bu dönemde koloni yönetici kesimini oluşturan Yuanlılar yanında Saklar da oturmaktaydılar. Merv uzun bir süre Saklar'ın Orta Asya ile İran arasındaki geçit merkezi olmuştu.
Yüe-Çiler, Isık Göl çevresine geldiklerinde buradaki Saklar Baktriya bölgesine taarruz etmişlerdi. Demetrios zamanında Baktriya Devleti'nin topraklan Hun Devleti'yle temas halindeydi. Saklar'ın Baktriya'ya saldırıları Ökratid dönemine rastlamaktadır. Bu dönemde Baktriya epeyce zayıflamıştı. Bundan yararlanan Mitridat'ta bölgeye saldırılarını artırdı. Mitridat'ın saldırıları karşısına geçmeye çalışan Ökratid hezimete uğratılmış, kaçmayı başarmışsa da kısa süre sonra yakalanıp idam edilmişti. Ardından yerine oğlu Heliocles Baktriya kralı olarak atanmıştı. Bu dönemde Partlar bölgeye saldırarak bir ara Baktriya'ya hakim olmuşlarsa da, Saklar Yüe-Çiler önünden kaçarak Partları bölgeden kovup Baktriya'ya yerleşmişlerdi. Böylece, Baktriya Krallığı çökmüş ve toprakları Saklar tarafından ele geçirilmişti. Starbon'a göre, Partlar Ökratid'in devletini devirdiler ve İskitler de silah zoruyla Baktriya'nın bir kısmını ellerine geçirdiler. Kaynakların aktardığına göre, Vusunlar'ın Yüe-Çi ülkesini işgali sonucunda onlar Sogdiyana'yı ele geçirdiler, Sakalar ise Baktriya'da oturmaktaydılar.
Bu dönemde geniş Saka kitleleri ise Hindistan, Afganistan, İran ve Türkmenistan sahasına yayılmışlardı. Litvinskiy ve Piankov'a göre, bu sahalara yayılan Sakalar Umurga Sak Devleti'nin nüfusunu oluşturan Sak boylarıydı. Helicoles'le Baktriya'da Grek asıllı hükümdarlar sülalesi tamamlanmış ve Saklar bölgeyi tamamen ellerine geçirmişlerdi. Bu sırada Umurga Sak Devleti'nin tabanını oluşturan büyük Sak kitleleri Amuderya üzerinden Türkmenistan sahasına inişlerini tamamladılar. Özellikle, Merv çevresinde yoğunlaşan Saklar burada Partlar'la yaptıkları savaşı kazanınca Herat yolunu takip ederek Sicistan bölgesine geldiler. Saklar Sicistan'da kendi devletlerini kurmuş, bir kısmı da İran'ın kuzeyi boyunca hareket ederek Azerbaycan taraflarına gitmişlerdi. M. ö. 125 yılında ise Baktriya'da kalan son Sak boyları da buraları terk ederek başta Merv olmakla güneydeki akrabalarının yanına göç ettiler. Yüe-Çiler ise Baktriya'nın tamamını ellerine geçirip başkentlerini de buraya taşıdılar.
M. ö. 139 yılında Han (Çin) sarayı Chang Ch'ien'i elçi olarak iki defa Orta Asya'ya göndermişti. Elçi ilkinden Yüe-Çiler'e (m.ö. 139-126), ikincisinde ise Vusunlar'a (m.ö. 119-115) sefaret edip onlarla Hunlara karşı ittifak kurmanın yollarını aramıştı. Bu elçinin geride bıraktığı 'Raporlar' bugün Orta Asya'daki durumu öğrenmek açısından çok önemlidir. Shih-chi'nin Ta Yüan Monografisinde yer alan Chang Ch'ien'in seyahat raporu bu dönemde Orta Asya'daki ülkeler hakkında bize bilgiler sunmaktadır.
Rapora göre, Orta Asya'da aşağıdaki ülkeler bulunuyordu:
Ta Yüan Memleketi:
"Hun Ülkesinin güney-batısında, Han Sülalaesinin ise (Çin'in) tam batısındadır. Buranın Çin'le olan uzaklığı 10 bin li'dir. Onların yaşam tarzı yerleşiktir. Ziraatla uğraşmakta; tarlalarında buğday, pirinç yetiştirmekteler. Üzümden yapılmış şarapları ünlüdür. Ünlü olan bir diğer şey ise atlarıdır. Atları kan terler. Bu atlar, kutsal bir attan doğan tayın soyundan gelmektedir. Çift surdan yapılmış evleri ve şehirleri vardır. Onlara bağlı yetmişten fazla irili ufaklı şehirleri daha bulunmaktadır. Nüfusları 10 bin kadardır. Orduları okçular-dan,mızraklı birliklerden ve atlı savaşçılardan müteşekkildir. Ta Yüan Memleketinin kuzeyinde K'ang-chii, batısında Ta Yüe-çi'ler, güney-batısında Ta-hisa (Baktriya), güney-doğusunda Vusunlar, doğusunda ise Yu-mi ve Yu-T'ien (Hoten) gibi ülkeler bulunmaktadır. Yu-t'ien batısındaki bütün ırmaklar batı istikamaetinde akarlar ve Hsi-hai (Batı Deni-zi)'ye dökülürler. Onun (Yu-t'ien) doğusundaki ırmaklar ise doğu istikametinde akmakta ve Yen-tse'ye (Tuz Gölü) dökülmektedir".
Raporda adı geçen Ta Yüan Ülkesi Fergana'dır. Yapılan coğrafî tasvirlerde bu ülkenin Fergana olduğunu doğrulamaktadır. Burası eski Saka yurdu olmuş, Çin kaynaklarında ise adına Büyük Yüan denilmekteydi.
Vusun Memleketi:
"Ta Yüan ülkesinin 2 binli kadar kuzey-doğusundadır. Sürülerin hareketini takip eden göçebelerin yaşadığı bir memlekettir. Örf ve gelenekleri Hunlar'la aynıdır. Bunların yüz binlere varan askerleri bulunmaktadır. Cesur ve savaştan korkmaz askerleri vardır. Eskiden Hsiung-nu'lara tabiyseler de güçlendikten sonra Vusunlar bağlılıklarını kaldırdılar. Nitekim, Vusunlar [bağımsız olduktan sonra] Hunların düzenledikleri toylara hiç gitmez oldular".
Vusunlar, önceleri Kansu eyaletinin batısında oturmaktaydılar. Onlar burada Sağ Hun Beyine tabi idiler. M. ö. 128 yılında boy halinde Isık Göl çevresine gelerek bir zamanlar Saklar'ın oturduğu daha sonra Yüe-Çiler'in ele geçirdikleri toprakları istila ettiler. Gök-türklerin tarih sahnesine çıkışına kadar mevkilerini korumuşlardı. Yapılan son çalışmalar bunların Türk olduğu ihtimalini kuvvetlen-dirmektedir.
K'ang-chü Memleketi:
"Ta Yüan memleketinin 2000 li kadar kuzey-batısındadır. Göçebelerin oturdukları bir memlekettir. Yaşam tarzları Yüe-Çiler'le aynıdır. 80 ila 90 bin arasında askerleri bulunmaktadır. Ta Yüan memleketiyle komşudurlar. [Siyasal anlamda] küçük ve zayıf olduklarından dolayı güneyi Yüe-Çiler'in, doğusu Hsiung-nu'ların hakimiyetine bağlı olarak hizmet yapmaktadır".
Bunlar Kang, Kanglı, Kağnı boylarının ataları hesap edilmektedir. Muhtemelen bölgeye gelen ilk Ti boylarındandırlar. Haklarında çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bazılarına göre, K'ang-chü memleketi Sogdiyana'dır. Bazıları bunları Asiler kabul ederken, bazıları da Türkler kabul etmektedir. Son bilgiler Semarkand çevresinin ve kuzeyinin K'ang-chü ülkesi olduğunu göstermektedir. Kang-chü ülkesi kuzeyinde kurulacak olan Türkmen ülkesiyle bölgenin en önemli ilk Türk yerleşim alanları olmuştur.
Yen-ts'ai Memleketi:
"K'ang-chü memleketinin 2000 li kuzey-batısında. Göçebe bir topluluktur. Geleneklerinin büyük bit kısmı K'ang-chü'lerinkiyle aynıdır. Askeri sayıları 100 bin kadardır. Bu memleket Büyük Göl kıyısındadır. Dik yamaçlı kıyısı yoktur. Burası Pei-hai (Kuzey Denizi) dedikleri yer olmalıdır".
Sonraki dönem Çin yıllıklarında Alan adını alan bu ülke gelenek ve göreneklerinde K'ang-chü ile aynı olduğu bilinmektedir. İslam coğrafyacıları bu sahayı daha sonra Oğuz Çölü olarak göstereceklerdi. Muhtemelen Amuderya ile Hazar Denizi arasındaki sahaları içine almaktaydı. Buranın halkı eskiden Asiler'di, sonradan ise İslam müellifleri bunların Türkleştiğini kaydetmekteler.
Kaynakça
Kitap: HAZAR ÖTESİ TÜRKMENLERİ
Yazar: EKBER N. NECEF ve AHMET ANNABERDlYEV
Ta Yüe-çi Memleketi:
"Ta Yüan memleketinin 2-3 binli batısındadır. Kuei-shui ırmağının kuzeyinde otururlar. Onların güneyinde Ta-hsia (Baktriya), batısında An-his (Part), kuzeyinde ise K'ang-chü memleketleri yer almaktadır. Yarı göçebedirler. Hayvan sürülerinin peşinde bir hayat sürdürmektedirler. Gelenekleri Hunlarınki gibidir. Asker sayısı 100 ile 200 bin arasındadır. Bunlar eskiden çok kuvvetliydiler. Bu yüzden Hunları küçümsemişlerdir. Mao-tun tahta geçince onlara saldırarak yendi. Lao-Shang (Hun hükümdarı) döneminde Hunlar Yüe-çi kralını öldürdüler ve kafatasından içki kadehi yaptılar. Başlangıçta onlar Tuh-huang Ch'i-lian Dağları çevresinde oturmaktaydılar. Ancak Hunların saldırısına uğradıktan sonra kaçarak buralardan uzaklaşmışlar. Buradan Ta Yüan memleketinden geçip (Fergana üzerinden) batıda Ta-hsia (Baktriya) memleketindekileri mağlup ederek onları kendilerine tabi ettiler. [Yüe-çi hükümdarı bunun üzerine] karargahını Kuei-shui'nin kuzeyine kurdu. Hunlardan kaçarken onlardan küçük bir gurup Nan-shan Dağındaki Chianglara (Tibetlilere) sığınmıştır. Bu nedenle bunlar Küçük yüe-çi adlanırlar".
Yukarıda da belirtildiği gibi, Hunlar karşısında yenilen Yüe-çi boyları önce Sakları yerlerinden etmiş, daha sonra Vusunlar'm takibine uğrayınca Baktriya bölgesini işgal ederek buralara yerleşmişlerdi. Merkezlerinin Amuderya çevresinde olduğu bilinmektedir. Baktriya sahasına gelen Yüe-çiler burada kendi devletlerini oluşturmuşlardı.
An-hsi Memleketi:
Ta Yüe-çi memleketinin birkaç bin li batısın-dadır. Yerleşik bir topluluk olup tarımla ilgilenirler. Prinç ve buğray yetiştirir, üzümden şarap yaparlar. Şehir ve yerleşim alanları Ta Yüan ülkesindekine benzer. Bu ülkede irili ufaklı çok sayıda şehir bulunmaktadır. An-hsi memleketi birkaç binli genişliğinde olup, büyük bir ülkedir. Bu memleket Kuei-shui (Amuderya) nehri kenarındadır. Bu ülkede pazarlar vardır. Yerel halk ve tüccarları araba ve kayıklarla komşu ülkeler ve hatta birkaç binli uzaklıktaki memleketlerle ticaret yapmaktalar. Gümüşten paralan vardır. Paralarının yüzü aynen hükümdarların yüzüne benzer (hükümdarın resmi basılmıştır). Hükümdar öldüğünde yeril paralar basılır ve üzerine yeni hükümdarın resmi kaydedilir. Dövülmüş deri üzerine yatay ve paralel biçimde yazılar yazıyorlar. Bunu ki-tap olarak kullanmaktalar. Onların batısında T'iao-chih, kuzeyinde Yen-ts'ai ve Li-hsiian memleketleri bulunmaktadır".
Çinlilerin An-hsi adını verdikleri ülke Türkmenistan sahasını da içine alan Part lmparatorluğu'nun kurulduğu geniş İran sahasıydı. Bizzat kaynakta, bu ülke sınırlarının Amuderya'dan başladığı ve aşağıya doğru uzandığı belirtmektedir. F. Hirth, 'An-hsi' adını 'On Sak' olarak okumuş ve Partlar'ın da Sak kökenli olduğunu hesaba katarak bu geniş arazinin bir Sak ülkesi olduğuna karar vermişti. E. G. Pulleyblank ise bunun 'An-siek' diye okunmasını önermiştir. Yani araştırmacılar, bu adın Part devletini kuran 'Arsakes' hanedanının adından neşet ettiği görüşündeler. Hirth'in açıklaması belki okuma olarak bir benzetmeden ibaretse de, bölgeyi Saklar'la ilişkilendirmekle çok haklıdır. Nitekim, başta Türkmenistan olmak üzere bu sahada geniş bir Sak kitlesinin barındığına değinmiştik. Çinli seyyah, aynı zamanda özellikle Türkmenistan'la ilgili bazı ip uçları da vermektedir. Raporlarda, bölge halkının araba ve kayıklarla komşu ülkelerle ticaret yaptığına dair yer alan bilgiler Amuderya'nın ticari önemini açıklamaktadır. Bilindiği gibi, eskiden beri Amuderya nehrinin her iki yakasında oturan topluluklar birbirleriyle sıkı ticari ilişkiler içinde olmuşlardır. Ayrıca, raporda yerleşik yaşamın benimsendiğine dair de bilgiler vardır. Dolayısıyla, Çinli seyyah'ın aktarmaları bu dönemde Türkmenistan bölgesini Partlar'ın yönetiminde olduğunu açığa çıkartmakta, ayrıca bu sahada Sakların oturduğu ve yerleşik yaşamı benimsediklerini ortaya koymaktadır.
T'iao-chih Memleketi:
"An-hsi memleketinin birkaç binli batısındadır. Bu ülke Hsi-hai'nin (Batı Denizi) kıyısında yer alıp sıcak ve rutubetlidir. Genellikle tarımla uğraşmakta ve pirinç yetiştirmekteler. Nüfusu kalabalık olup çeşitli küçük prensliklere ayrılmışlardır. Onlar Anhsi ülkesi tarafından tabi konumuna düşürülerek yönetilmekte ve vassal yabancı memleket olarak görülmekteler".
Bu ülkenin neresi olacağı konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Ancak raporda Partlar'ın batısı denildiğine ve Batı Denizi'nden söz edildiğine göre, İran'ın ve muhtemelen Hazar'ın batı kısımları kastedilmektedir. Ülkenin çeşitli prensliklere ayrıldığı ve tabi konumda olduğu göz önüne alınırsa burasının Kafkas Ötesi ülkeleri olacağı aşikardır. Ayrıca, raporda 'bir cins kuş vardır ve yumurtası kap büyüklüğündedir' ifadesi ile 'bu memlekette iyi hokkabazlar vardır' açıklaması Hazar Denizi batısında yer alan Atropatena, Albanya ülkelerine gönderme yapmaktadır. Bazı araştırmacıların Batı Denizi denilen denizin Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz olduğu yönündeki açıklamaları kabul edilemez. Çünkü, bu ülkelerin raporda anlattığı gibi Partlar'a tabi olduğundan yapılan açıklamalar en azından bu dönem için söz konusu değildir.
Böylece, Çinli elçinin raporu sayesinde m. ö. I. yüzyılda Orta Asya'daki genel durum ortaya çıkmakta, etnik ve coğrafi sınırlar kesinleşmektedir. Buna göre, Orta Asya bu dönemde üç büyük etnik güç tarafından paylaşılmaktaydı: Saklar, Yüe-çiler ve Vusunlar. Bunlarla birlikte bazı küçük etnik guruplar da bölgede iskan etmişlerdir: Kang-chü, Asi boyları bunlardandır. Türkmenistan'a gelince bölgede yoğun bir Sak nüfusunun olduğu inkar edilemez. Ayrıca, bunlar bu dönemde yerleşik yaşamı benimsemiş, ticaret ve tarımla uğraşmaktaydılar. Yine Türkmenistan Sakları bağcılıkla uğraşmakta, üzümden şarap yapmaktaydılar. Bu gelenek Türkmenistan'da hiç bozulmadan XIX. yüzyılın sonlarına kadar devam ederek gelmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder