23 Ekim 2016 Pazar

FİRDEVSÎ'NİN ŞEHNÂME'SİNDE TÜRKLER



 Firdevsî, Şehnâme ve Türkler
Türklerin Şehnâme’de sunum tarz ve şekli yazarın Türklerle olan şahsî ilikisi ile doğrudan bağlantılı olabilir. Mâlumdurki İran coğrafyası 11. yüzyıldan îtibâren Türk askerler tarafından taarruz altında bırakılmış ve Türkler bu târihten îtibâren İran üzerinde hegemonyalarını kurmuştur. Firdevsî’nin doğduğu topraklar Türklerin hegemonyasından mûaf kalmış değildi. Bu bölümde Şehnâme’nin yazarı olan Firdevsî’nin Türklerle olan ilişkisi ve bu ilişkininin Şehnâme’de yansımalarının olup olamayacağı irdelenecektir. Firdevsî’nin kişisel ilişkisi yazarın eserinde Türkleri belirli bir şekilde sunmaya sevketmiş olabilir. Olaya biraz nüans katma adına Türklerin sunum tarz ve şekli Firdevsî’nin Şehnâme’sinde Arapları sunumuyla karşılaştırılcaktır.
Daha öncede iletildiği gibi Firdevsî Şehnâme’sine Dakîki’nin bitmemiş olan aynı isimli eserini gözden geçirdikten sonra kaleme almaya başlamıştır. Firdevsî bu tamamlanmamış eser üzerine Şehnâme’yi yazmıştır. Zerdüşt olan Dakîki’nin 981 yılında Türk kölesi tarafından öldürülürken Şehnâme’nin bin civârı mısrâ’ını tamamladığı bilinmektedir. (Ullah 232) Bu olayın Firdevsî’yi ne kadar etkilediği bilinmiyor. Firdevsî’nin bu olaydan etkilenerek Şehnâme’de Türkleri belirli bir şekilde yansıtmasının sebebi olabileceği ancak bir spekülayondan ibâret olabilir. Firdevsî’nin hayâtında, Türkleri belirli bir şekilde yansıtmasına sebep olabilecek başka bir olayın varlığı meçhûldur. Türklerin Şehnâme’de belirli bir şekilde yansıtılmış olmasının sebebini Firdevsî’nin kişisel duygularından dolayı geliştiğini kesinlikle söyleyemeyi 
Elbette Firdevsî’nin yaşamında Türklerle kişisel husûmetinin olmaması onun Şehnâme’de Türkleri Turânlılarla özdeşleştirirken bir amacı olmadığı veyâ olamayacağı anlamına gelmemektedir. Firdevsî’nin ülkesi, ki kendisi millî bilinci ve kültürel farkındalığı yerinde olan bir Fârisî aileye mensûptu, Orta Asya kökenli Türk köle askerler tarafından hâkimiyet altına alınmıştı. Orta Asya sınırında bulunan Horasan bölgesinde doğmuş Firdevsî için Türkler onun tanımadığı bir topluluk değildi. Bu sebeple Firdevsî Türkleri kendi tanıdığı gibi eserinde yansıtmıştır denebilir. Ona göre sâkin ve medenî Fârisîlerin aksine Türkler dinamik ve savaşçı idi. (Kowalski 289-300) Fârisîlerin, Türkler başta olmak üzere, diğer milletlere olan üstünlüğü müellif tarafından sıkça vurgulanmaktadır.
 Buna bir örneği Şehnâme’de Feridûn ve üç oğlunun hikâyesinde görmekteyiz. Bu hikâyeye göre sâdece İran değil Orta Asya, Çin, Arabistan ve Anadolu’da Fârisî prenslerin topraklarıydı. Firdevsî yaşadığı yüzyılda bunları kağıda dökerek, bilinçli veyâ bilinçsiz, komşu toplulukların ve yurtların İranî olduğunu veyâ en azından İrana tâbî olduğunu vurguluyordu. (Şişman ve Kuzubaş 117) Bunun bir tesâdüf olmadığını İranlılara ‘âzâdeğân’ (hür/soylu insan) derken Türklere ‘bende’ (ev hizmetçisi) denmesinden anlıyoruz. (Shahbazi 48) Başka bir ifâdeyle Fârisîler Türklerin efendisidir. Elbette burada Firdevsî Abbâsî, Buyî ve Samâniler dönemlerinde köle olarak hizmet alan Türkleri düşünerek yazmaktadır. (Shahbazi 78)
Yine de Firdevsî’nin Türklere olan bakışı değişkenlik göstermektedir. Türkleri sâdece küçümsediği ve kötülediğini söylemek haksızlık olacaktır. Aksine Firdevsî’nin birbirinin akrabâsı olan İranlılar ve Turânlılar arasında bir balans kurma çabası görülmektedir. Meselâ Turânlıların kralı Afrâsiyâb denktaşı İran kralı Keykavûs’a kıyâsla her anlamda daha iyi resmedilmektedir. (Shahbazi 89) Benzerî bir durumu kahramânlıkları ve kişisel güçleri nedeniyle övülen Türk savaşçılarında da görmekteyiz. Yine de sonunda bütün bu yiğitler İranlı savaşçılar tarafından alt edilmektedir. (Şişman ve Kuzubaş 120) Firdevsî’nin bu övgülerinin nedenini Fârisîlerin üstünlüklerine güç kazandırmak için yaptığını düşünmek mümkün.
 Firdevsî’nin bu ihtiyâtlı tutumuna rağmen eserinin temeli İran (Fârisîler) ve Turân (Türkler) arasındaki zıtlıklar üzerine kuruludur. Eserde Türklerle olan sürekli savaşın sebeplerini de bu temel zıtlıklar oluşturmaktaydı. (Nöldeke ve Bogdanov 62) Şehnâme’de İranlıların Bizanslılarla (Romalılarla) olan ilşikileri Türklerle olan ilişkilerinden daha barışçıldır. İran’ın ‘ateş’i Turân’in ise ‘su’yu temsîl etmesinden ve bu iki elementin sürekli mücâdelesinden ötürü İran Türklerle ebedî ve bitmeyecek bir savaş içerisindedir. (Kowalski) İran’ın sembolü güneş iken Turân’in sembolü ay’dır. (Kowalski) Biri gün iken diğeri gece’dir. Biri ortaya çıkınca diğeri yok olmaktadır. Barış mümkün görünmemektedir. Nitekim Şehnâme’ye göre ‘Turân’da yaşamaya karar veren bir İranlı için Turân yiyecek olarak kan ve zehirden bir başkasını sunmamaktadır.’ (Kowalski)
Bâzen İranlılar ve Turânlıların din nedeniyle savaştığı da okunmaktadır. İranlılara göre Turânlılar doğru yolda gitmeyen paganlardı. (Kowalski) Tüm bu zıtlıklara rağmen Turân’ın sosyal müesseseleri, saray gelenekleri ve âdetleri büyük oranda birbiriyle örtüşmekteydi. Hattâ çoğu Türânlı yiğidin ismi de Farsça’dır. Turânlıların İranlılarla aynı dili konuştuğunu dahi düşünmek mümkündür. Fakât Firdevsî bunun böyle olmadığını ara ara kralların görüşmelerinde dilmaçların bulunduğunu vurgulayarak ifâde etmektedir. (Kowalski) Aslında Firdevsî kadîm Türk gelenek ve âdetleri hakkında fazla mâlumat vermemektedir ve Şehnâme’de kadîm Türk gelenek, âdet ve yaşam tarzlarının öğrenebilineceği bir kaynak değildir. (Kowalski) Ki burada yerleşik tarım toplumu olan İran ile pastoral göçebe toplumu olan Turân karşıtlığı da sözkonusudur. (Bosworth, Barbarian incursions 2) Güneş-ay (hilâl), ateş-su ve hattâ İran aslanı ile Türk kurdunun (Fars folklorunda kurt kötülük sembolüdür) sembolik karşıtlığına ilâveten Firdevsî İranlılar ile Turânlıların farklı giysileri olduğunu da iletir. Turân’a giden İranlı yiğitler yola çıkmadan önce Turânlılar gibi giyinmektedir. (Kowalski)
 Daha önce de belirtildiği gibi Türklerin yiğitliklerinden bahsedilse de sonunda İranlılara mağlûp olmalarından dolayı bu övme hikâyelerin nihâyetinde İranlıların yiğitlikleri tarafından gölgelenmektedir. Fakat gölgede kalmayan belkide tek husûs Türklerin güzellikleridir. Afrâsiyâb’ın kızlarından Menije’ye âşık olan Bîcân Türklerin güzelliği hakkında şu ifâdeyi kullanmaktadır: ‘Peri gibi güzel yüzlüdürler ama bu savaş meydanlarında değersizdir’. (Kowalski) Fars edebîyatında Türklerin güzelliğini öven çok metin vardır. Firdevsî’nin Türkleri işleyişi, gerek yiğitlikleri gerekse güzellikleri, Türklerin Fars edebîyatındaki yansıması ile paraleldir. (Gandjei 67-71)
 Mesela Türkler kızılcaydı ve kedi gözlüydü. Firdevsî’nin bunlardan kastı Türklerin sarışınlığı ve renkli gözlülüğüdür. Bunun aksine İranlıların koyu gözleri vardı. Firdevsî’nin burada târif ettiği Türk tipi Orta Asya ve Türk toplulukları arasında görülmemiş bir tip değildir. Meselâ göçebe bir Türk boyu olan Kumanları târif eden tip, Firdevsî’nin ilettiği tiple örtüşmektedir. (Kowalski)
 Türklerin güzelliğinden dem vuran Firdevsî ‘Turânlılar içinde bir bilge kişi dahi doğmamıştır’ diyerek Fârisîlerin daha bilge olduklarını iletmektedir. (Kowalski) Türkler Fârisîlere bakarak daha az gelişmiştir. Bu elbette Türkleri ‘ebedî düşman’ ve ‘öteki’ olarak sunan Firdevsî için mantıklı bir sonuçtur. Türkler ‘kötü’lüğün (iyi’liğe karşı olan) temsîlcisidir ve bu çerçeve zerdüştlüğün düalist düşüncesine uygundur. Kötü ile iyi’nin sonsuz bir savaşı sözkonusudur ve Fârisîlerle Türkler bu iki zıt kutbun bir temsîlcisidir. Yine de hangi sebeple olursa olsun Firdevsî Türkler hakkındaki olumsuz sözlerini olumlu olan başka sözlerle dengeleme çabasındadır. Firdevsî’nin bu temâyülünü onun Araplara olan tutumuyla karşılaştırdığımızda ortaya Türklerin Şehnâme’de işleniş tarzı ve amacına dâir daha net bir görüntü ortaya çıkacaktır.
İran üzerindeki 7. yüzyıldan îtibâren oluşan Arap-islâm hâkimiyeti hakkında Firdevsî oldukça olumsuz tavırdadır. Firdevsî’nin (Arap) minberinin (İran) tahtına denk olması ile bir zoru vardır. İran çocuklarına, muhtemelen mezhêpsel kaygılar nedeniyle de, Ömer ve Osman gibi Arapça isimlerin konmasından da oldukça rahatsızdır. Arap-islâm hükmü Firdevsî’ye göre uzun sürecek olan İran’ın çökmüşlük hâlinin başlangıcıdır. (Axworty 89) Firdevsî’ye göre Araplar karnı açlıktan kuruldayan ve sâhibine açgözlülük nedeniyle hiyânete meyilli bir topluluktur. Eserinde Araplara mağlûp olan son Sasânî kralı III. Yezdiğerd’ın kaleminden bir mektûp nakleden Firdevsî Araplar hakkında ‘bilimden (bilgelikten) anlamayan, utanma duygusundan yoksun dünyâ’nın sonunu getircek olan yılan yiyici şeytân süratlılar’ olarak bahsetmektedir. (Nöldeke ve Bogdanov 55-56) Onun Araplara olan bu olumsuz tutumunun islâma olan bakışına da yansıdığını görebilmektyiz. Firdevsî Arap ordularına karşı savaşmış İranlı komutanı Rüstem Ferruhzâd ağzından islâm hakkında ‘Kötülüğün dini’ olarak bahsetmekte ve Arap istilâsını da ‘Kötülük (Uğursuzluk) Günü’ olarak tanımlamaktadır. (Shahbazi 57)
Müslüman olan Firdevsî okuyucuyu kimi zaman onun müslümanlığı ile örtüşmeyen bir tavıra müşâhit etmektedir. Yazar eserinde dört dinden bahseder: İranlıların dîni (zerdüştlük), Yahudîlerin dîni (mûsevîlik), Greklerin dîni (hristiyanlık) ve Arapların dîni (islâm). Mısrâlarında, meselâ oğlunun ölümü üzerine yazdığı ağıtta, islâm terminolojisinden ziyâde zerdüşt terminolojisiini kullanmaktadır. İslâmın üstünlüğünü bâzı mısrâlarında kabûl etse de bu onun Araplara olan bakışını olumlu yönde etkilmiş olarak görünmemektedir. (Nöldeke ve Bogdanov 56-57) Firdevsî’nin bu Arap ve islâm karşıtı tutumu onun kullandığı kaynaklara sâdık kalmasından kaynaklanmaktaydı. Bu nedenle tüm bu görüş ve yazıların birebir Firdevsî’nin kişisel görüşü olduğu sonucunu çıkarmak yanlış olacaktır. (Shahbazi 57)
Firdevsî’nin Turânlıları İran üzerinde alternatif oluşturan bir din (ve aslında kültür ve medenîyet) temsilcisi olarak görmemesi onun Turânlılara karşı, Araplara kıyâsla, daha ılımlı yazmı olmasının bir açıklaması olabilir. Bu açıdan Firdevsî’nin Şehnâme’si kadîm Yunan (Grek) destânı olan ‘Homeros’un İlyada’sı ile benzerlik arz etmektedir. İki eserde de şâir aynı medenîyetin topluluklarından olan iki düşman arasından birini savunmakta ve yeğlemektedir. (Aktürk 18) Şehnâme’sinde İran’daki Fârisî olmayanların hegemonyasının, ki Arap hegemonyası 636 yılında başlamıştı, 400 yıl süreceği kehânetini nakletmiş olan Firdevsî belkide bu yazdığına gerçekten inanmış da olabilir. (Nöldeke ve Bogdanov 62) Belkide bu sebeple Türklere (Gaznelilere) daha ılımlıydı. Nitekim kehânete göre Gazneliler birkaç sene içinde ya yok olacak ya da İran ve kültürünün ihyâsını sağlayacaktı.
Firdevsî’nin Şehnâme’sinde Fars kültür ve kimliğini Türkler ve Araplarınkinin karşısına koyduğu açıktır. Fârisîlere birnevî ‘millî bilinç’ aşımalık için onların karşısına, bir zıtlık olarak, Türkleri koyuyor. Fakât burada ilginç olan Araplar hakkında kullandığı kelîmelerin daha alçaltıcı ve küçültücü olmasıdır. Firdevsî’nin kendi görüşü olsun veyâ olmasın Şehnâme’nin özünde Arap ve Türk karşıtlığı bâriz hissedilir bir şekilde vardır ve târih İran ile Turân arasındaki bir kan dâvası olmuştur. (Diakonoff 99-100) Şahbazi’nin belirttiği Şehnâme yazma amaçlarına baktığımızda -misâl kadîm İranlıların islâmlaşma ile artan olumsuz ithâmlara karşı savunulması ve temize çıkarılması, İran milliyetçiliğinin dirilişini sağlamak ve bunun islâmlaşmanın görmezden gelinmesi ile yapılması- Şehnâme’nin İran’ı istîlâ edenlere karşı olumsuz tavrı anlaşılırdır. Fakât Firdevsî bundan fazlasını yapar. O Fârisîlerle Türklerin (ve Arapların) arasındaki zıtlıkların altını çizer. Fârisîlerin ne olup ne olmadığını örneklerle anlatır. Bunda şâirin İranlıların islâmlaşma nedeniyle kısmen kayba ve dejenerasyona uğramış kimliklerine bir kültürel hattâ millî kimlik bilinci kazandırma gayretinde olduğu sonucu çıkarılabilir. Bir önceki istilâcı olan Araplarla yeni istilâcılar olan Türkler, İran dehkân sınıfının (ve bir kısım Fârisîlerin) son umûdu olan kalemle küçültülmekte ve farklı bir yöntemle alt edilmekteydi.
Olaya bu açıdan bakıldığında Firdevsî’nin Türkleri bilinçli bir şekilde bir amaç uğruna Turânlılarla özdeşleştirdiğini ve bunu İranlılar nezdindeki (millî ve kültürel) bilinci beslemek için yaptığını düşünmek mümkündür. Bu konuda unutulmaması gereken mesele ise Firdevsî’nin yaşadığı dönemde bu yönde kaynakların mevcût olmasıdır. Firdevsî’nin İran üzerindeki Türk hükmünü İran ve onun kültürüne yönelik bir tehdît olarak gördüğü açıktır. Fakât bunun doğru olup olmadığını belirlemek veyâ teyît etmek için Firdevsî’nin o dönem İran’a hâkimiyet kurmuş olan Türk soylu Gaznelilerle olan ilişkisine bakmak gerekmektedir. Nitekim Firdevsî’nin Gazneli İmparatorluğu’na olan bakışı onun Şehnâme’sinde Türklere biçtiği rolde bir etken olmuş olabilir.

4. Firdevsî ve Gazneliler
Bu bölümde Firdevsî’nin Türklerle ve özellikle Gazneli sultânı Sultan Mahmût ile olan ilişkisi ortaya konacaktır. Bu bölümün önemi Şehnâme yazarının Fârisî olmayan Türk (ve Turânî) bir hanedân ile olan ilişkisi onun Şehnâme’de Türklere biçtiği rolü etkilemiş olabilir. Bu konuyu irdelemeden önce Gaznelilerin ortaya çıkışı işlenecektir.
İran merkezli Samanî İmparatorluğu’nda 10. yüzyıl oldukça sıkıntılı ve buhrânlı geçmekteydi. Ülkede bir içşavaş peydâh olmuş, taht kavgaları hâkim olmuş ve bu buhrânlı dönemden kârlı çıkan Orta Asya kökenli kölemenler (köle askerler) olan Gazneliler olmuştu. Gazneliler köle kökenli Türk bir hânedândi. Günümüzde Afganistan’ın doğu ve güneyine denk gelen bölgelerde toplanmışlardı. Önceleri Samanîlerin hizmetinde yerel yöneticiler, özellikle vâliler, olarak görev yapan Gazneliler Sebuk Teğin önderliğinde 998 yılından îtibâren bağımsız hareket etmeye başlamışlardı. İsmini aldıkları Gazne şehrini merkez alan Gazneliler kısa bir süre sonra İran’ın batısından Hindistan’ın Ganj Vâdisi’ne kadar bölgeyi kontrol altına aldılar. Onların bu yükselişi Türkmen göçebeleri olan Selçuklular ve onlara bağlı olan Oğuz (Türkmen) boyları tarafından durduruldu. (Bosworth, The development 33)
 Gazneliler Türk olmayan tebânın Türkten daha çok olduğu bir bölgeye hükmediyorlardı. Bahse konu topraklarda Türkçeden çok Farsça konuşulmaktaydı. Her ne kadar Gaznelilerin vurucu ve temel gücü Türk boyları üzerine kurulmuş idiyse de Gazneli hükümdârları, kendi öncülleri sayılabilecek Samanîler gibi, Fars edebiyâtının destekçisi ve hâmisi oldular. (Gandjei 68) Gazne’de sâdece Fars edebiyâtının hâmisi olmak düstûrü devâm ettirilmemiş bir önceki idârî sistem de olduğu gibi devâm ettirilmişti. (Bosworth, The development 36) Türk soyluların hâkim olduğu Gazneli İmparatorluğu’nun her bakımdan Samanî Devleti’nden etkilendiği ve onun birnevî imitasyonu olduğu söylenebilir.
 Firdevsî Şehnâme’sine başladıktan 17-18 sene sonra Gazneli Mahmût babasının velîahtı durumundaydı. Bunun üzerine Firdevsî eserini işte bu Mahmût’a sunma kararını almıştı. (Ullah 240) Nitekim bu velîahtın Fars edebîyatına ve târihine ilgisi olduğu biliniyordu. Eğlence ve özel gecelerde hikâyecelerin Pers krallarının destân ve kahramânlıklarını dinleyerek eğlendiği mâlumdu. (Dabiri 23)
 Buna rağmen Firdevsî’nin eseri için hakettiğini düşündüğü mükâfatı alamaması nedeniyle Sultan Mahmût’un onu hayâl kırıklığına uğrattığı bilinmektedir. Bir teoriye göre Firdevsî saray içindeki bir entrikanın kurbânı olmuştu. Onu sultana takdîm eden başvezirin sarayda düşman ve rakipleri Firdevsî’nin eserini küçümseme eğiliminde olmuşlardı. Firdevsî’nin, Gazneli Mahmût’un aksine, (ortodoks) bir sünnî olmadığının altını çizmişlerdi. Bu söylemlerin etkisi altında kalan sultânın bundan dolayı Şehnâme’nin şâirine eserinin değerinin altında mukâfat verdiği düşünülmüştür. Şiî olan Firdevsî sapkınlıkla ithâm edilmiş ve sonunda Gazne’den kaçmak zorunda kalmıştır. Kendisine verilen parayı başkasına veren Firdevsî Taberistân bölgesine, İran’ın Hazar Denizi kıyısına, gitmişti. Eserini yerel bir Fârisî hükümdâra takdîm etmiştir. Bununla da yetinmeyip Gazneli Mahmût’un köle kökenli olmasıyla alay eden bir hicîv (taşlama) yazmıştır. Bir gün Hindistan’dan bir seferden başkenti Gazne’ye dönmekte olan Gazneli Mahmût, Şehnâme’den, oldukça etkilendiği bir mısrâ duyar ve bunun üzerine Şehnâme’ye dâir hükmünün yanlış olduğuna karar verir. Yaptığı hatâyı düzeltmek amacıyla Firdevsî’ye mukâfatlar yollayan Mahmût’un heyeti daha Firdevsî’ye ulaşmadan şâirin öldüğü haberi gelir. (Kritzcek 205-207)
          Bu olay 12. yüzyılda yaşamış olan Nizâmî Aruzî’nin ‘Cahar makâle’sinde nakledilmiştir. Burada Firdevsî’nin hakettiği mukâfatı alamamış olması saraydaki bir entrikaya mâl ediliyor. Nihâyetinde Gazneli Mahmût, her ne kadar geç de olsa, Firdevsî’nin gönlünü almaya çalışıyor ve takdîr ediyor. Bu olayın târihî bir gerçek olup olmadığı tartışmaya açıktır. Fakât eserinde sürekli İran ve Turân (Türkler) arasındaki ebedî savaşı işleyen Firdevsî için İran’da Fârisî hâkimiyetine yâni Samanî Devleti’ne son veren bir Türk hânedâna Şehnâme’yi takdîm etmek oldukça acı ve tezât bir durum olmuş olsa gerektir. (Levy xxii) Saray’daki komplo iddiâsı ve Firdevsî’nin hissiyâtı bir kenara acabâ Gazneli Mahmût böyle bir eser önüne geldiğinde ne hissetmiş olabilir?
          Gazneli Mahmût’un Şehnâme’nin yazarına hakettiğinden az mükâfat vermesinin bir sebebi olarak sultânın daha kısa bir çalışma beklemesinden dolayı kaynaklandığı iddiâsı öne sürülmüştür. Kısacası aslında Gazneli Mahmût eserden umduğunu bulamamıştı. (Axworty 89) Bir başka görüşe göre sultân Şehnâme’de geçen bir mısrâ’ya kızmıştı. Firdevsî Şehnâme’de köle soylu birinin taht iddiâsında olmasıyla alay ediyordu. Gazneli Mahmût’un bunu kişisel olarak algılamış olabileceği çok uçuk bir iddiâ olarak görülmemektedir. 11. yüzyıldan kalma anonim bir eser olan ‘Târih-i Sistân’ eserinde Sultân Mahmût’un eseri okuduğu ve sâdece İran yiğidi Rüstem’in (sâdece) destânını ilginç bulduğu yazılmıştır. Sultân’ın kendi ordusunda Rüstem gibi yüzlerce askeri olduğunu ve aslında Rüstem’i de ilginç bulmadığını vurguladığı da ilâve edilmiştir. Firdevsî’nin hükümdârın bu kelâmı üzerine onun ordusunda Rüstem gibi kaç asker olduğunu bilmediğini fakât Allâh’ın Rüstem gibi birisini bir daha yaratmadığı cevâbını verdiği eserde geçmektedir. Gazneli Mahmût bu cevâptan memnûn olmamıştır. Firdevsî’nin sultânı dolaylı olarak ‘yalancı’ durumuna düşürdüğünü düşünerek Gazneli Mahmût’un başvezîri Firdevsî’nin katledilmesi gerektiği telkîninde bulunmuştu. Firdevsî bunun üzerine kaçmayı başarmış fakât kıymeti yaşarken bilinmemiş olarak sefâlet içinde hayâta gözlerini yummuştur. (Shahbazi 3-4)
 İyi bir eğitim almış olan ve edebîyattan da haberdâr olan Gazneli Mahmût’un Şehnâme’yi gerçekten okuyup okumadığı ve bu esere ilgi duyup duymadığı bir muâmmadır. İran destânlarıyla dolu ve sürekli Fârisîlerin övüldüğü bir eserin Türk soylu bir sultân tarafından dört elle kucaklanması mantıklı durmamaktadır. Nitekim Firdevsî’nin Gazneli Mahmût hakkında yazdığı hicîv bunu teyît etmektedir. Hicve göre Gazneli Mahmût eseri açıp okumamıştı bile. Diğer taraftan Şehnâme’de Gazneli Mahmût övüldüğü hâlde sultâna parasal desteği ve himâyesinden dolayı teşekkür edilmemesi sultânın esere olan ilgisizliğini doğrulamaktadır. (Nöldeke ve Bogdanov 43-45)
Tüm bu gelişmeler Şehnâme’nin yazıldıktan sonrası üzerinedir. Babası kölemen olan Gazneli Mahmût’un esere kayıtsız kalmış olmasına çeşitli sebepler öne sürülmüştür. Şahbâzi’ye göre, bu sebeplerden biri olarak gösterilen şiî olan Firdevsî ve sünnî olan Gazneli Mahmût arasındaki mezhepsel farklılık bir sebep olmuş olamaz. Şahbâzi’ye göre bir kere Firdevsî fanatik bir şiî değildir. İkincisi, her ne kadar Sultân Mahmût katı bir sünnîlik politikası ve yayılması uygulamış olsa da kendi şiî tebâsina karşı, şiî komşu ve düşmânlarına olan tutumunun aksine, oldukça yumuşak davranmıştır. (89)
 Sultân Mahmût’un Şehnâme’de Türklere olan küçümseyici tavırdan alınmış olduğunu da kesinlikle söylemek mümkün değildir. Öncelikle, daha önce de iletildiği gibi, Firdevsî İran ve Turân arasındaki mücâdelede dengeli bir tavır takınma çabasındadır. Elbette Firdevsî İran’ı Turân’a yeğlemekte ve ikincisiyle sıkça alay etmektedir. Fakât Turân hükümdârı Afrâsiyâb’ı onun denktaşı olan Keykavûs’tan daha üstün vasıflı nitelendirdiği açıktır. Bu bir kenara, Gazneli Mahmût’un kendini Afrâsiyâb (Turân) soyundan ziyâde İran’ın Orta Asya’daki Türklere karşı savunucularıyla özdeşleştirdiği de biliniyor. Böyle olmasaydı Gaznelilerin saray târihçisinin Türkler ve Turânlılar hakkında açıkça olumsuz ithâm ve söylemlerde bulunması mümkün olmazdı. (Shahbazi 89-90)
Muhtemelen Firdevsî sultân ile hiçbir zaman birebir görüşmemiş ve şâheseri için alacağı mükafât hakkında da bir vaat almamıştı. Sultân’ın esere soğuk bakmış olmasının sebebi daha farklı sebeplerden kaynaklanmaktaydı. Öncelikle Firdevsî dönemdaşı olan büyük İranlı şâirlerin aksine sarayı hiç ziyâret etmemiş ve Gazneli Mahmût’un emir ve himâyesine de hiç girmemiştir. Şehnâme’nin yazarı kendini sultâna bizzât takdîm etmek yerine eserini sultâna yollamayı tercîh etmişti. (Shahbazi 91)
Şehnâme’nin kadîm Pers krallarından örnekler vererek yöneticilere öğüt verici bir uslûbu vardır. Gazneli Mahmût tüm bunları kişisel olarak algılamış ve esere bu nedenle soğuk bakmıştır. Buna ilâveten Firdevsî’nin Gazneli Mahmût’un başvezîrlerinden olan ve sultâna eleştirilerde de bulunan Fazıl ibn-i Ahmed-i Asfarâyenî’yi övmesi sultânı memnûn etmemiştir. Gazneli Mahmût başarısında başkalarının pây sâhibi olarak gösterilmesinden hoşnut değildi. (Shahbazi 92)
Bunlara ek olarak Gazneli Mahmût’un politikalarının daha Şehnâme bitmeden değiştiğini iletmek gerekiyor. Başlarda ‘İran’ın Kralı’ ünvânını Türânlılarla özdeşleştirilmeye yeğleyen Sultân Mahmût ilerleyen yıllarda bir ‘islâm kahramânı’ profilini çizmekte ve yeğlemekteydi. Bunda bilhâssa onun Hindistan’a olan seferleri ve şiîlerle olan mücâdelesi etkili olmuştu. Politikasında yükselen Arap yanlısı tutum, ki Abbâsîlerle birnevî ittifâk hâlindeydi, milliyetçi Fârisîlerin duyguları ile çatışmaktaydı. Böyle bir ortamda islâm öncesi kadîm Pers kralları hakkında destânlar yazan Firdevsî ve onun Şehnâme’si İran (Fars) milliyetçiliğinin bir sembolü olarak ortaya çıkmış ve bu minvâlde algılanmıştı. Onun Şehnâme’si islâmî destek ve hassâsiyetin zayıflamasının kaynaklarındandı. (Shahbazi 92-93 ve 97)
 Gazneli Mahmût’un Şehnâme’ye olan tutumu ve reaksiyonu Firdevsî’nin Şehnâme’sinde biçtiği rolün sebepleri hakkındaki gerekçelere dâir bir netlik kazandırmamaktadır. Sultân’ın güttüğü politikalarda oldukça pragmatik davrandığı göze çarpmaktadır. Onun saltanatının ilk dönemlerindeki İran ve Fars yanlısı tutumu Şehnâme’deki fikriyât ile paraleldir. Sultân daha sonraki yıllarda müslüman olmayan topraklara taarrûzları nedeniyle kendini ‘islâm kahramânı’ olarak lanse etmesi Firdevsî’nin eserine olan soğukluğunun sebeplerinden biridir. Bunun dışında resmî politikası ne olursa olsun Gazneli Mahmût’un Şehnâme’de Türkleri aşağılayan ve küçümseyen tavırlardan rahatsız olmuş olması muhtemeldir. Bu nedenle Şehnâme’de Türklere biçilen rolün sebeplerin anlamak ve ortaya çıkarmak için Firdevsî’nin Gazneliler ve özellikle Gazneli Mahmût hakkında ne düşündüğünü ortaya koymak gerekiyor.
Firdevsî İran’daki çeşitli iç karışıklıklar ve hanedân kavgalarının ardından İran’ı toparlayacak yeni bir Feridûn’un, ki İranlılar ve Turânlıların atababasıdır, çıkıp Orta Asya’dan gelen tehlîkeleri sona erdirmesini umût etmiştir. Firdevsî’ye göre bu kişi, Türk kökenine rağmen, Gazneli Mahmût’ta başkası olamazdı. Nitekim şâirin saray’daki gelişmeler hakkında edindiği bilgiler bunu teyît eder nitelikteydi. Resmî evrâklar tıpkı Sasânî Devleti’nde olduğu gibi Arapça yerine tekrar Farsça yazılmaya başlamıştı. Firdevsî’nin 984 yılından 1001 yılına kadar Gazneli Mahmût hakkında olumlu ve ümitvâr olduğu biliniyor. (Shahbazi 79-80) Firdevsî için Gazneli sultânı tüm İran yek vücût hâline getirip İran âdet ve geleneklerine göre yöneten ‘İran’ın kralı’ idi. Nitekim Gazneli Mahmût kendini İran ile özdeşleştirdiğini belirtmek için yazdırdığı soykütüklerde kendini son Sasâni kralı III. Yezdiğerd’e bağlıyordu. Bununla kalmayan Gazneli Mahmût kendine ‘Âl-i Afrâsiyâb’ diyen Orta Asya merkezli Türk Karahanalılara karşı mücâdele ediyordu. Milliyetçi duyguları ağır basan İranlılar Gazneli Mahmût önderliğinde bir ‘İran rönesansı’nın peydâh olmasını bekliyordu. Dînî duyguları daha ağır basan İranlılar ise Gazneli Mahmût’ta dîni savunan ve koruyan bir İranlı görüyordu. Bu iki gruptan ilkine yerleştirebeliçeğimiz Firdevsî bu düşünceye daha geç ulaşmıştır. Bunu, onun Şehnâme’sine başlamasından çok sonraları Gazneli Mahmût’a övgüler yağdırmasından anlıyoruz. Yâni Firdevsî kölemen soylu Gazneli Mahmût’a İran’ın ‘Krallar Kralı’ (Şêhinşâh) demeden önce bir müddet beklemiştir. (Shahbazi 83-85)
 Firdevsî için Gazneli Mahmût politika düstûrunu değiştirmesi ile birlikte büyük bir hayal kırıklığı olmuştu. İran hükümdârlarına bir rehbêr yazmayı ümît etmiş olan Firdevsî İranlı bir hükümdârın Arap ve islâm yanlısı politika izlemesi gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştı. Bu Firdevsî nezdinde bir ihânet olarak algılanmıştır ve bu sebeple Firdevsî Gazneli Mahmût hakkında yazdığı hicîv’de Gazneli sultânına kölemen kökenini hatırlatmıştı.
 Burada ilginç olan Firdevsî’nin İran kültürünün tekrar doğuşu ve gelişimi umûdunu Turân ve Türk soylu birine bağlamış olmasıdır. Bu Firdevsî’nin İran’a hükmeden Gazneli Türklerini ‘öteki’ olarak görmediği anlamına gelir. Nitekim şâirin yaşadığı büyük hayâl kırıklığı bu tezi desteklemektedir. Meseleyi daha da açmak gerekirse, Firdevsî için Gazneliler Şehnâme eserinde Türkleri (İran düşmânı) Turânlılarla özdeşleştirmek için belirleyici bir faktör değildi. Onun kölemenoğlu Sultân Mahmût’a ‘İran’ın kralı’ demesi ve onu Orta Asya merkezli Türklere, yâni Türânlılara, karşı İran’ın koruyucusu olarak görmesi Firdevsî’nin kültürel ve millî bilinç duygusunun etnik kökenden ziyâde coğrafya üzerine kurulu olduğunu göstermektedir. Firdevsî’nin İran’ında Farsça konuşulmalıydı. İran’ın öz âdetleri yaşatılmalı ve İranlılar geçmişleriyle gurur duymalıydı. Bu konuda ilâve edilmesi gereken husûs Firdevsî’nin ‘öteki’sinin asırlardır İran’ı tehdît eden ve Orta Asya topraklarında yaşayan Türkler olduğunu ve bunun öyle kaldığını vurgulamak gerekiyor.

Sonuç
Araştırma sorusu olan ‘Neden Firdevsî 11. yüzyılda yazdığı Şehnâme eserinde Türklere belirli bir rol vermiştir?’ meselesinin çevâbini bulmak için öncelikle Firdevsî’nin Şehnâme’yi neden yazdığı ve yazma gereği hissetiği irdelenmiştir. Bir 11. yüzyıl şâiri olan Firdevsî İran’ın dehkân (soylular ve toprak ağaları) zümresine âit olan Horasan kökenli bir şiî idi. Horasan bölgesi İran destânlarında ebedî düşman olarak addedilen Turân topraklarına sınırdır. Hattâ bu bölgede İran ile Turân’ın birbirine karıştığını da iddiâ edebiliriz. Kadîm İran destânı olan ve prensler arası toprak meselesi yüzünden peydâh olduğu anlatılan İran ve Turân mücâdelesini Firdevsî daha erken yaşlarda duymuştu. Âit olduğu zümre İran’daki yoğun islâmlaşma ve Araplaşmaya rağmen zerdüştlüğün baskın bir şekil verdiği İranî kimlik bilinci vardı.
          Firdevsî İyi ve Kötü’nün ebedî savaşının bir sembolik ifâdesi olan İran-Turân mücâdelesini erken yaşlarından îtibâren yazmak niyetindeydi. Bu nedenle Dakikî’nin yarım kalmış eserini tamamlamak istiyordu. Eserini yazarken bilinçli olarak en ufak Arap ve Arapça etkisinden kaçınmaya çalışmıştır. Türkleri ise İranlılarla Feridûn isminde aynı atababaya sâhip olan Turânlılarla özdeşleştirmiştir. Fârisîlerin aksine çoğu Turânlılar Orta Asya’da göçebe hayât tarzında yaşamaktaydı.
          Firdevsî İran târihini şâirâne bir şekilde yazmak emelindeydi. İslâm öncesi kadîm Pers kültürü müslüman olmuş birçok İranlı tarafından kâfirlik dönemi olması nedeniyle saldırıya uğramaktaydı. Firdevsî yapılan suçlamalara karşı kadîm İran âdetlerini ve zerdüştlüğü efsânevî Pers kralları hakkında olumsuz bir hâtıra yazarak savunmuştur. Bu eser Fârisîlere âdâlet ve bilgelikle yönetmek ve yönetilmek için öğretici bir rehbêrdi. Kişisel şöhret ve nâm salmak dışında Firdevsî’nin amacı (biraz anakronik yaklaşımla) İran milliyetçiliğini canlandırarak bir İran rönesansı peydâh etmekti.
          Kaynaklarına sıkı sıkıya bağlı kalan Firdevsî’nin Şehnâme’sinin temelini İran târihi oluşturmaktadır. Vârolan islâmlaşmayı görmezden gelen eseri şâir Firdevsî Arap, islâm ve Türk karşıtı bir damarı olan bir şehnâme olarak tamamlamıştır. Bu konuda iletmek gerekirki mısrâlarında tüm bu karşıt tutumun yâni islâm, Arap ve Türklere yönelik olumsuz tavrın gerçekten Firdevsî’nin şahsî görüşlerini mi yansıttığı yoksa kaynaklarına sâdık olmasından dolayı bunları Şehnâme’de İranlı karakterlerin ağzından mı yansıttığı muâmmâdır.
          Firdevsî’nin Şehnâme’sini yazma amaçları onun eserinde Türklere biçtiği rolün bir açıklamasını sağlayabilir. Nitekim Fârisîlerin ne olup olmadığını net bir şekilde ortaya koymak için bilinçli ve bir amaç netîcesinde Türkleri Turânlılarla özdeşleştirmiştir olabilir. Türkler eserde de görüldüğü gibi onların zıttıydı. İyi’yi bastıran ve yok eden Kötü’nün, Güneş’i karartan Ay’ın ve Fars aslanını korkutmaya çalışan kurdun temsîlcisiydiler. Destekleyici argümanların olmasına rağmen bu sonucu çıkarmak için henüz erken.
          Turânlılar ve İranlıların atababasının ortak olmasından mütevellit İranlılar gibi Hint-Avrupalı olmayan Türklerin Turânlıların soyundan gelmiş olması mümkün görünmemektedir. Fakât efsâneye göre Turânlıların göçebe olması gerekmektedir. Bu sorunun cevâbı zannedildiğinden daha karmaşıktır. Türklerin en azından bâzı boylarına Hint-Avrupalılık atfeden bilim adamları olmuştur ve anakronik de olsalar Türkleri Turân pâdışâhı Afrâsiyâb ve Turânlılara bağlayan çeşitli efsâneler ortaya çıkmıştır.
Turânlıların târıhî kişiliklerine uygun özdeşleştirmeyi bulmaya kalktığımızda soluğu İskitlerde almak mümkündür. Genellikle İranî göçebeler olarak görülen İskitlerin Hint-Avrupalılığını destekleyen kaynaklar ayrıca onların Öntürk (proto-Türk) olma ihtimâlini savunan teorileri de desteklemektedir. Şimdilik bu konuda çıkarılabilecek tek sonuç İskitlerin heterojen bir topluluk olduğu ve kültürlerinin devâmını (ön)Türklerin sağladığı gerçeğidir.
          Günümüz bilgileriyle dahi Turânlıların Türklerin atası olduğunu ispâtlamak mümkün değildir. Bu yüzden Firdevsî’nin bu ikisi arasında bir bağ kurması özel bir amaç nedeniyle olmuş olabilir. Firdevsî’nin yaşadığı dönemi ve dönemin kaynaklarını incelediğimizde çeşitli Arap ve Fars târihçi ve seyyâhların Türkleri Turânlılarla ilişkilendirdiğini görürüz. Yâni o dönem bu bağ genel kabûl edilen bir görüştü ve dönemin bir bilimsel hakîkatı idi. Kaynaklarına sâdık olduğu bilinen Firdevsî bu görüşleri muhtemelen tahakküm etmeden almıştır. Böyle bir durumda Türklerin Şehnâme’de Turânlılarla özdeşleştirilmesinin belirli bir amacı yok gibi görünmektedir.
          Türklerin Şehnâme’de nasıl yansıtıldığına baktığımızda kadîm Grek eseri olan Homeros’un İlayda’sina benzerlik görmek mümkün. Firdevsî Türkler (Turânlılar) ve Farslar (İranlılar) arasında karşıtlığa vurgu yaparak son anılan gruba millî bilinç kurma ve kazandırma çabasındadır. Şâir eserinde Farsların cân düşmanının Türkler olduğunu vurgular ve onların kültürünün karşısına İran kültürünü koyar. Şehnâme’de Türkleri küçümseyen ve aşağılayan çok mısra vardır. Fakât Türklerin eserde yansıtılma şeklini Arapların yansıtılma şekline baktığımızda Firdevsî’nin Türklere daha saygılı olduğu gerçeği göze çarpar. Eserin bâzı bölümlerinde Türklerin yiğitliğinden ve güzelliğinden bahseder. Türklerin (Turânlıların) pâdişâhı Afrâsiyâb İranlı denktaşı Keykavûs’tan her konuda daha üstün görünmektedir. Firdevsî’nin Fârisîleri üstün tutmasına rağmen Türkler ve Fârisîler arasında bir denge kurmaya çalıştığı açıktır.
          Şehnâme’de dönemin siyâsî konjoktürünün yansımış olduğunu söylemek mümkün. Eserin başlanması ve bitirilmesine kadar, ki bu 30 sene civârı sürmüştür, İranlı Samânîler Türk soylu ve kölemen kökenli Gazneliler tarafından tasfiye edilmişti. Firdevsî’nin eseri için hakettiği değeri Gazneli sultânı Mahmût tarafından görmemesinin gerçekliğini ikili arasındaki çeşitli etnik, dînî (mezhepsel) ve politik görüş farklılıkları desteklemektedir. Gazneli Mahmût’un Türkler hakkında yazılanları ve islâm öncesi kadîm İran döneminin göklere çıkarılmasını (ortodoks) bir sünnî olarak kabûl etmesi ilk etapta mümkün görünmemektedir. Yine de durum daha farklı ve karmaşıktır.
          Firdevsî’nin eserini İran’daki Gazneli hâkimiyetine karşı yazmadığını onun eserinde Gazneli Mahmût’u övmesinden anlıyoruz. Firdevsî Gazneli Mahmût’ta İran’ı tekrar Türânlıların torunları olan Orta Asya’lı Türklere karşı birleştirecek ve savunacak yeni bir Feridûn olarak görmekteydi. Bunun netîcesinde Şehnâme’nin Gazneli Mahmût’un politikaları ile paralel gittiğini iletmek mümkündür. Gazneli Mahmût kendini İran topraklarını ve kültürünü savunmaya adamış İranlı bir hükümdâr olarak tasvîr etmekteydi. Fakât Firdevsî daha eserini tamamlamadan Gazneli Mahmût kâfir Hint topraklarına yaptığı akınların da etkisiyle politika değiştirmiş ve Arap ile islâm yanlısı bir tutuma girmişti. Artık o ‘İran’ın kralı’ olmaktan ziyâde bir ‘islâm kahramânı’ydı. Firdevsî’nin kendine göre hakettiği mukâfatı alamamasının sebebi büyük bir ihtimâlle budur. Bunun üzerine Firdevsî Gazneli Mahmût hakkında bir hicîv yazmıştır.
          Kısacası, herşeye rağmen Firdevsî’nin Türklere, onları Fârisîlerin zıttı olarak kullanmak için, bilinçli bir şekilde Şehnâme’de belirli bir rol verdiği sonucunu çıkarmak mümkündür. Firdevsî’nin (eserinde) ‘öteki’si Fârisîlerin iyi tanıdığı Türklerdi. ‘Öteki’nin yansıtılması ve bir kültürün bir diğer kültürün zıttı olarak gösterilmesi kültürel bilinç ve millî bilinç oluşturmada mühîm bir tutumdur. Bu açıdan baktığımızda Şehnâme’de Türklerin (öteki ve olumsuz örnek olarak) İran kimliğinin ve İranlılık bilincinin oluşturulmasında ve canlanamsında katkısı olduğunu söylemek mümkündür. Burada altının çizilmesi gereken nokta Firdevsî için zıtlığın Türkler ve Farisîlerden ziyâde Turânlıların temsîlcileri olarak gördükleriyle İran’ın temsîlcisi olarak gördükleri arasındaydı. Yâni Firdevsî için aslında mesele âdetler, gelenekler (yaşam tarzı), iyilik, kötülük ve coğrafya meselesiydi.

KAYNAKÇA
Abdurrahman, Varis. ‘Tarihteki efsanevi Turan padisahi Alp Er Tunga hakkinda’
Aktürk, Şener. ‘Representations of the Turkic Peoples in the Shahnameh and the Greco-Roman Sources’ Akademik arastirmalar dergisi 29 (2006) 15-26 aldaar 18
Axworthy, Michael. ‘Iran, empire of the mind: A history from Zoroaster to the present day’ (London 2008).
Bakır, Abdulhâlik ve Ahmet Altıngök. ‘Klasik ve çagdas kaynaklar isiginda Turan-Iran kavrami ve tarihsel cografyasi’ Tarih incelemeleri dergisi 26 (2011).
Bosworth, C.E. ‘The development of Persian culture under the early Ghaznavids’ Iran 6 (1968) 33-44.
--- ‘Barbarian incursions: The coming of the Turks into the islamic world’, in D. S. Richards ed. Islamic Civilization (Oxford 1973).
--- ‘The heritage of rulership in early Islamic Iran and the search for dynastic connections with the past’,Iran 11 (1973) 51-62.
--- ‘Central Asia: The Islamic period up to the Mongols’ Encylopaedia Iranica Online (10 mart 2013).http://www.iranicaonline.org/articles/central-asia-iv
Canfield, Robert L. ed. ‘Turko-Persia in historical perspective’ (New York 1991).
Chay Abdulhaluk ve G. Dremin, ‘Scythian vocabulary in the sources’ Turkic World
Dabiri, Ghazzal., ‘The Shahnama: Between the Samanids and the Ghaznavids’ Iranian Studies 43 (2010) 13-28.
Danismend, Ismail Hami. Türklük meseleleri  (Istanbul 2006).
Diakonoff, Igor Mikhailovich. The paths of history (Cambridge 1999).
Durmuş, Ilhami. ‘Iskitler’ (Istanbul 2007).
Gandjeï, Tourkhan. ‘Turkish in pre-Mongol Persian poetry’ Bulletin of the School of Oriental and African Studies 49 (1986) 67-75.
Göktürk Anıtları, http://gokturkanitlari.appspot.com/bilgekagan.html (9 nisan 2013).
Golden, Peter Benjamin. An introduction to the history of the Turkic peoples: ethnogenesis and state-formation in medieval and early modern Eurasia and the Middle East (Wiesbaden 1992).
--- ‘Some thoughts on the origins of the Turks and the shaping of the Turkic Peoples’ in Victor H. Mair ed.Contact and exchange in the ancient world (Honolulu 2006).
Hacîb, Yusuf Has. ‘Kutadgu Bilig’ (çev. Reşid Rahmeti Arat) Ankara 2003.
H.B. ‘The Shāhnāma of Firdūsī by Alexander Rogers’ The Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland (januari 1910) 179-183.
Huntingford, G.W.B. ‘Who were the Scythians?’ Anthropos 30 (1935) 785-795. 
‘Journey of man’ Yön. Clive Maltby, National Geographic Channel 21ocak 2003.     
Karatay, Osman. ‘Iran ve Turan’ (Ankara 2003).
--- Türklerin kökeni (Istanbul 2012).
Kaşgarlı, Mahmût. ‘Divân-i lugât-it Türk’ (çev. Besim Atalay) Ankara 2000.
Khalegi-Motlagh, Djalal, ‘Ferdowsi, Abu’l-Qâsem: i. Life’ Encyclopaedia Iranica Online (10 mart 2013).http://www.iranicaonline.org/articles/ferdowsi-i
--- ‘Ferdowsi, Abu’l-Qâsem: ii. Hajw-nâma’ Encyclopaedia Iranica Online (10 mart 2013).http://www.iranicaonline.org/articles/ferdowsi-ii
Kimball, Jeannine Davis, ‘Amazonlar: Târihin gizli kalmış kahramanlarının peşinde bir arkeolog’ (çev. Mert Çağdaş) İstanbul 2013.
Keyser, Christine e.a. ‘Ancient DNA provides new insights into the history of south Siberian Kurgan people’ (9 nisan 2013).http://www.hamagmongol.narod.ru/library/keyser_2009_e.pdf
Köprülu, Mehmet Fuad. Early mystics in Turkish literature Londra 2006.
Kowalski, Tadeusz. ‘Sehnâme’de Türkler’ (‘Les Turcs dans les Sehnâme’ Rocznik orientalistyczny 15, 1939, 289-300) Erciyes Üniversitesi ilahiyat fakultesi dergisi 1 (?).
Kritzcek, James. Anthology of islamic literature New York 1964.
Levy, Reuben. The epic of the Kings: Shahnâma Chicago 1967.
Malcolm, JohnHistory of Persia I (Londen 1815).
Nöldeke, Theodor ve Leonid Bogdanov ed‘Nöldeke’s The Iranian National epic or the Shahnamah’(‘Das iranische Nationalepos’, çev. Leonid Bogdanov) Bombay 1930.
Öğer, Adem. ‘Türk kültür târihinde Alp Er Tunga ve Uygur Türkleri arasinda onunla ilgili anlatmalar’ International periodical for the languages, literature and history of Turkish or Turkic 3 (2008) 508-523.
Robinson, B.W., ‘The Persian Book of Kings: An epitome of the Shahnama of Firdawsi’ Londra 2002.
Şeşen, RamazanIslam cografyacilarina göre Türkler ve Türk tarihi Ankara 2001.
Şişman, Bekir ve Muhammet Kuzubaş. Şehname'nin Türk kültür ve edebiyatına etkileri’ Istanbul 2007.
Shahbâzi, A. Shâpur. ‘Ferdowsî, a critical biography’ Cambridge 1991.
Ullah, Najib. ‘Islamic literature: An introductory history with selections’ New York 1963.
Zutphen, Marjolijn van. ‘Het boek der koningen (Shâhnâme): De verhalen van Rostam’ (Şehnâme: Rüstem'in hikâyeleri) Amsterdam 2012.
Yarshater, E.,‘Afrâsiab’ Encyclopaedia Iranica Online (10 mart 2013)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder