23 Ekim 2016 Pazar

TÜRK MİTOLOJİSİNDE "SİMURG" MOTİFİ



Türk kavimlerinin tarihî geçmişinde, kültüründe destan ve masalların uzun bir epizodu olarak "Simurg" apayrı bir yere ve öneme sahiptir ve gerçekten incelenmeye, araştırılmaya değer bir "konu" olma özelliğini korumaktadır. 

Arapların Anka, İranlıların Simurg adını verdikleri, Türkçe'de ise her iki şekliyle birlikte Zümrüdüanka (Simurg u Anka) olarak da adlandırılan Önasya efsanelerinin bu kuşu, pek çok kaynakta birlikte ele alındığı Batı'daki eski Mısır kökenli Phoenix ve İslam kültüründeki Hüma/Devlet kuşundan tamamen, Hind mitolojisindeki Garuda ile Altay mitolojisindeki çift başlı kartaldan ise kısmen farklı özelliklere sahiptir.[1] Konunun uzmanlarından Prof. Dr. Abdülkadir İnan, V. F. Büchner'in, İslam Ansiklopedisi'ne yazmış olduğu "Simurgh" maddesinde her ne kadar "Simurg" efsanesinin bir motif olarak İran kültür ve edebiyatından Türk edebiyatına geçtiğini söylüyorsa da; bu varsayıma bütünüyle katılmanın mümkün görünmediğini ileri sürmektedir. Gerekçe olarak da bu efsanenin İslamdan önce Türk kavimleri arasında -aynı isimle olmasa bile- yaygın olarak bulunmasını göstermektedir.[2] Türk kavimleri arasında Tuğrul, Toğrul, Alp Kara Kuş vb. isimlerle anılan ya da bilinen efsanevî kuşun müslüman İran edebiyatında ve kültüründe isminin "Simurg" olma ihtimali çok yüksektir. Zira Başkurt folklorunda "Semrük", iki başlı bir kuş olarak tasvir edilir. Bir başı kişi başı gibi olup kişi dilince konuşur. Çarın arması olan iki başlı kartal, sözkonusu "Semrük" kuşunun resmidir. "Mengü" yani "Bengü" suyu, ölümsüzlük suyunu içmiştir ve ona ölüm yoktur. Kaf dağının tepesinde yaşar. 0, göllerdeki ejderhaları kapıp Kaf dağının zirvelerine atacak kadar güçlüdür. 

Aynı şekilde islam kültüründen olabildiğince az etkilenmiş olan müslüman Kırgızların "Er Töştük" destanında, bir epizod olarak Alp Kara Kuş masalı vardır. Radloff tarafından tesbit edilen bu destanın 1775.mısraından 1945.mısraına kadar olan kısmında, -esasen kaynakların tanımladığı Simurg'tan başka bir şey olmayan- Alp Kara Kuş'tan sözedilir. Efsaneye göre Er Töştük, bir seferinden yurduna dönerken Kaf dağına gelir. Tepesi göklere ulaşmış bir büyük çınar ağacının üzerinde Alp Kara Kuş'un yuvasını görür. Yuvada iki yavru ağlamaktadır. Çünkü bir ejderha bu yavruları yemek için ağaca tırmanmaktadır. Er Töştük ejderi öldürür, parçalar ve onu yavrulara yedirir. Alp Kara Kuş'un düşmanı olup, her yıl onun yavrularını yiyen ve neslini yok etmeye çalışan bu yaratığı ortadan kaldırdıktan bir süre sonra Alp Kara Kuş fırtınalar ve kasırgalar kopararak gürültülü bir şekilde yuvasına gelir. Olan biteni gördükten sonra Er Töştük'e iyiliklerde bulunur. (Radloff, Proben, V, metin s.578-585) Kuşkusuz burada üzerinde durulması gereken husus; Alp Kara Kuş ile Ejder düşmanlığı ve uçarken kuşun fırtına ve kasırgalar koparmasıdır. Müslüman olmayan şamanist Türklerin destanlarında yer alan Kaan Kerede, Kaan Kere veya Ulu Kara Kuş efsanelerinde de aynı unsurları görmek mümkündür. Örneğin Şamanist Altay Türklerinin "Kögütey" destanındaki Kaan Kerede masalı, Kırgız folklorundaki Alp Kara Kuş masalının en yakın varyantı olarak dikkati çekmektedir. 

Abdülkadir İnan, konuyla ilgili olarak 3128 mısradan oluşan ve içinde yoğun mitolojik unsurlar barındıran Altaylıların Kögütey destanını, bu yönüyle Kırgızların Er Töştük destanı ile yakın tutar. Ve Er Töştük destanının, esasen tarihin eski bir devrinde büyük "Manas" destanının ancak bir epizodunu oluşturmuşken, sonraları ondan ayrılarak bir destan veya Kazaklarda olduğu gibi bir masal haline geldiğini ileri sürer. 

"Kögütey Destanı" Altay Türklerinden M.Yutkanoğlu tarafından tesbit edilmiş ve bir başka Altaylı Tokmaşov tarafından Rusçaya çevrilerek 1953 yılında "Academia" nın Folklor serisinde yayınlanmıştır. Kögütey adı, Manas destanında da bir yoğ töreni vesilesiyle geçer. 

Kögütey'deki masalda Simurg veya Alp Kara Kuş yerine Kaan Kerede vardır. Burada, müslüman Türklerin folkloruna "Simurg" adı nasıl İran'dan geçmişse, Şamanist Türklerin folkloruna da "Kerede" adı Hind mitolojisinden geçmiştir, denilebilir. Kerede, en eski Hind mitolojisindeki tanrı Vişnu'nun biniti olan mitolojik kuş Garuda'nın bu Türk kavimlerindeki karşılığı olmalıdır. Kögütey destanındaki Kaan Kerede efsanesi, yukarıda sözünü ettiğimiz Kırgız masalına çok benzer. Destanın kahramanı Kara Atlı Kuzgun Kara Batır'dır. Kaan Kerede bu kahramanın kayınbabası Kara Atlı Han'ın at sürüsünden alacalı taylarını çalıp götürmüştür. Kara Atlı Kuzgun Kara Batır bu tayları geri almak için Kaan Kerede ile savaşmaya gider. Ay gider, yıl gider, nihayet Altay dağlarının en yüksek noktasına çıkar. Burası gökle yerin birleştiği yerdir. İşte tam burada, olabildiğince kalın, gümüş bir kavak ağacının tepesinde Kaan Kerede'nin yuvasını ve iki yavrusunu görür. Yavrulardan biri; "Beni bugün yedi başlı ejder yiyecek" diyerek hıçkıra hıçkıra ağlarken, ikinci yavru; "Ben yarına kadar daha bir gün yaşayacağım" deyip güler. Kaan Kerede ile savaşmaya gelen Kuzgun Kara Batır bunların haline acır. Yavruyu yemek üzere denizden çıkan yedi başlı ejderi öldürür. Yavrular, analarının bir kötülük etmesinden korkarak Kuzgun Kara Batır'ı tıpkı Kırgız masalında olduğu gibi saklarlar. Bir müddet sonra fırtınalar kopararak Kaan Kerede gelir. Yavrularını sağ ve sağlam bulan ana çok sevinir. Yavrular olanları anlatınca Kuzgun Kara Batır ile Kaan Kerede dost olurlar. Aldığı tayları da Kuzgun Kara Batır'a geri verir. Yolda düşmanları tarafından öldürülünce de Kaan Kerede onu "Mengü Su" yani "Ölümsüzlük Suyu" ile tekrar diriltir. 

Sagayların "Altın Pırkan" destanının kahramanı da Kaan Kerede ile savaşır. (W.Radloff, Proben, II, Metin s.98,122) Kaçların "Kır Atlıg Kartıga Mergen" destanında Kaan Kere ise bu kahramana hizmet eder. Yakut destanlarında Kaan Kerede, Yakut dilinin fonetiği gereğince "Harday" şeklini almıştır. Sergey Yastremski tarafından tesbit edilen "Kara Atlı Kulun Kulustur" masalında "Harday" şeytani bir kuş olarak geçer. 

Hind kültüründeki "Garuda" efsanesinde de yukarıda sözü edilen "ejder" ve "âb-ı hayat"ın yani "Ölümsüzlük Suyu"nun bir motif olarak önemli yeri vardır. Gerek İran kültüründe ortaya çıkan "Simurg" ve "Anka"nın, gerek Kırgızlarda görülen Alp Kara Kuş'un ve gerekse Altayların Kerede'sinin en eski kaynağını Hind mitolojisinin mitolojik varlığı "Garuda"ya kadar götürmek mümkündür. Garuda, bir kartalın gagası, pençeleri ve başına sahiptir. Gövdesi, kol ve bacakları insan görünümündedir. Annesi Vinata, babası ise Kasyapa'dır. Hayat ağacının dallarındaki bir yuvada bulunan bir yumurtadan doğduğu söylenir. Aynı şekilde İran mitolojisinde gaokerena ağacının tepesinde yaşayan Saena kuşu da sonradan Senmurw veya Simurg, sireng olarak anılmıştır.[3] Zamanla İran etkisiyle Türk mitolojisinde de yer alan bu kuş, islamiyetten sonra özellikle tasavvufla ilgili mitsel özelliklerin sezildiği hikayelerde karşımıza çıkar. Öte yandan devlet kuşu olarak kabul edilen Hüma'nın Yakut Türklerinde Umay veya Imı şekliyle talih kuşu olarak geçtiği görülür. Aslında Anka, Zümrüdüanka veya Simurg için söylenenler bu kuş için de söylenir.[4] "Aynı şekilde KökTürkler, Hüma kuşunun gökyüzünde yaşadığına, dilediği her yere ulaştığına, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin bolluğun, bereketin, güvenin, mutluluğun ve huzurun sembolü olduğuna inandıkları için onu "ongun" olarak kullanmışlar; Köl Tigin'e ait heykel başında da bu onguna yer vermişlerdir. Hüma kuşunun sonraki dönemlerde boyların, hanların, katunların ongunu olarak kullanılmasının, Özbekistan Cumhuriyeti'nin devlet armasında yer alsanının temelinde de aynı inanış yatmaktadır."[5] 

Hüma, Oğuz boylarından Çepniler ile Oğuz Hakanının hanımına da ongun olmuştur. Orta Asya Türkleri arasında iyi cins av kuşlarına da "Kumay" denmiştir. [6] 

Prof.Dr.Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi adlı eserinde konuya dair şunları söylüyor : "Önasya mitolojisinde başlıca iki önemli efsanevi kuş vardır. Bunlardan birincisi Arapların "Anka" dedikleri kuştur ki, biz Türkler bu kuşun Farsça ve Arapça adlarını birleştirerek Zümrüd-ü-Anka deriz. Aynı kuşa İran mitolojisi ise Simurg veya Sireng adını verirdi. Yine bu kuşun Kaf veya Elburz dağlarında yaşadığı söylenirdi. Bu kuşun tüyünü ele geçirenlerin en büyük sırra ve ölümsüzlüğe erecekleri iddia ediliyor ve efsanelerde böyle yazılıyordu. Bu kuşun Kaf dağında bulunduğunu daha ziyade İslami gelenek içerisinde Arap mitolojisi söylüyordu. İranlıların kutsal dağı ise Elburz dağı idi. Bu sebeple de onlar Simurg kuşunun Elburz dağlarında bulunduğuna inanıyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki Türk mitolojisi, Ortaçağdaki İran mitolojisinden değil de, daha eski İran mitolojisinden tesirlerini almıştı. Bilindiği üzere İran mitolojisinin en eski kaynaklarından biri de Zend-Avesta'dır. Herşeyin üstünde bulunan bir ağaç ve bu ağacın üzerinde de bir kuş vardı.Yine aynı kaynağın bazı bölümlerine göre bu efsanevi kuş, Vouru -Kaşa, yani Hazar denizinin ortasında otururdu. 

Bazı araştırmacılara göre Humay veya Türkçe Hüma kuşu ise daha başka bir yaratık olup, Peygamberin hadislerinde ve islami edebiyatta da geçen bu kuş, bir cennet kuşudur. Zümrüdüanka ve Hüma kuşu birbirine karıştırılmıştır."[7] 

Kuşkusuz bu türden mitolojik kuşların varlığı, islam öncesi ve sonrasıyla sadece Hind, İran ve Türk kültürüne özgü bir olgu değildir. Bu efsanevî yaratıklar çeşitli mitolojilerde karşımıza çıkarlar. Örneğin Mezopotamya kültür ve sanatında farklı türlerde birçok kuş, ilahların birer simgesi olarak çıkar karşımıza.. Sümerlere kadar verilen sanat eserlerinde sıkça tasvir edilen aslan kafalı bir kuş, İmdugud veya Anzu'yu simgeler. Bu kuş, Ninurta veya Ningirsu ile de ilişkilendirilmiştir.[8] Esasen bu fantastik hayvanların farklı kültürlerde yer almakla birlikte özde birbirinden türemiş oldukları söylenebilir. Örneğin Phoenix esas itibariyle Mısır mitolojisinde görülür. Üzerinde durduğumuz Simurg daha çok İran mitolojisinde görülürken bunun Arap-İslam kültüründeki yansıması Anka ve Zümrüdüanka'dır. Bilindiği gibi Garuda ise Hind mitolojisinde yer alır. Bütün mitolojilerde yer alan Grifon ve gerçek hayvanlar olan Akbaba ve başka bazı hayvanlar, diğer yırtıcı kuşlar bile zaman zaman bu gruba girerler. Grifonlar göğü, tan ağarışını, ilim, irfan, kuvvet gibi kavramları simgelerler.Türk sanatında özellikle kartal başlı Grifonlar yaygın olarak görülür. 

Sonuç olarak diyebiliriz ki hemen bütün Önasya kültürlerinde ve mitolojilerinde Simurg olarak isimlendirilen efsanevi kuş, Türk mitolojisi içerisinde de önemli bir yere sahiptir. Tıpkı kendileri gibi bu efsanevi kuşlar hakkında ortaya atılan söylenceler de ayrışmaz bir biçimde birbirine karışmış bulunmaktadır. Ama şurası da bir gerçektir ki bütün bu anlatımlarda esas itibariyle değişen sadece ve sadece isimlerdir. 


* AtaTürk Üniversitesi, KKEF, Türkçe Eğitimi Bölümü, Erzurum. 

[1] Sargon Erdem; TDV.İslam Ans. Anka Madd. C.1, s.199-200. 

[2] Prof.Dr.Abdülkadir İnan; Türk Folklorunda Simurg ve Garuda. Türk Dili Dergisi. C. II, Sayı: 19, s.413-415. (Not: Tebliğ metninde bu yazıdan en geniş anlamda yararlanılmıştır.) 

[3] Turan Karataş; Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü. Yedigece Kitapları. İstanbul 2001, s.33 

[4] Yaşar Çoruhlu; Türk Mitolojisinin ABC'si. Kabalcı Yay. İstanbul 1999, s.67,138. 

[5] Yrd.Doç.Dr. Cengiz Alyılmaz; Özbekistan Cumhuriyetinin Devlet Armasındaki Hüma Kuşu Tasviri. Orkun. Türkçü Dergi.23.sayı, İstanbul 200, s.12-15. 

[6] Cemal Kurnaz; TDV.İslam Ans. Hüma Madd. C.18, s.478. 

[7] Bahaeddin Ögel; Türk Mitolojisi. Türk Tarih Kurumu Basımevi. Ankara 1993. C.ı, s.108,109. 

[8]Jeremy Black-Anthony Green; Mezopotamya Mitolojisi Sözlüğü. "Tanrılar, İfritler, Semboller". Aram Yay. İst. 2003, s.136

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder