İnsanoğlu tarih boyunca gerek kendisiyle gerekse çevresiyle ilgili
bilinmezlikleri anlayıp keşfetme, istikbalin neler getireceğini öğrenme
arzusu içinde olmuştur. Bunda meçhule ve esrarengize olan merak duygusunun
büyük etkisi vardır. İnsanlar geleceği öğrenme arzusuyla fal ve
kehanet adı altında çeşitli yöntemlere başvurmuşlardır.
Fal; genel olarak çeşitli tekniklerle gelecekten ve bilinmeyenden haber
verme, gizli kişilik özelliklerini ortaya çıkarma sanatıdır. Falda çeşitli
araçlar ve teknikler kullanılmış, buna göre de değişik fal türleri ortaya
çıkmıştır: yıldız falı, el falı, kuş falı, kâğıt falı, iç organlar falı, kum falı, zar falı,
kitap falı, ateş falı, su falı, çay falı, kahve falı, bakla falı, kürek kemiği falı
gibi…(Aydın 1995: 134-135).
Bu çalışmada, kürek kemiği falı hakkında genel bilgi verilmiş,
Bosna-Hersek Gazi Hüsrev-Begova Kütüphanesi (Sarayevo)’nde Türkçe
Elyazmaları bölümünde 1250 numarada kayıtlı eserin 55b-59a varakları
arasında yer alan “Risâle-i ˘İlm-i Ketf” başlıklı kürek kemiği falı metni
çevriyazıya aktarılmış, metnin günümüz Türkçesiyle çevirisi yapılmış ve
sözlüğü hazırlanmıştır. Çalışmanın sonunda eserin tıpkıbasımı yer almaktadır.
Kürek Kemiği Falı
Divânu Lügâti’t-Türk’te yarın olarak adlandırılan “kürek kemiği” için
diğer Türk lehçelerinde aynı kökten gelen, ancak lehçe hususiyetlerine
göre fonetik değişmeye uğramış kelimeler kullanılmaktadır. Eski Yunanlılarda
ve Romalılarda mevcudiyeti bilinen kürek kemiği falına Yunancada
ωμοπλατοσκοπία, Latincede skapulimantia adı verilirdi. Araplar
bu falı eski Yunan ilimlerinden sayarak ilmü’l-ketf (kürek kemiği bilgisi)
adıyla bir bilim dalı olarak kabul etmiş, bu konuda risaleler yazmışlardır
(İnan 1986: 152). İslam dünyasında bu fal çeşidi kıtfe/kitfe adıyla da bilinmektedir.
Bunun için koyunun kürek kemiği kullanılır. Kemiğin üzerindeki
kırmızı hat kan döküleceğine, sarı çizgi hastalığa, yeşil bolluk ve
ucuzluğa, siyah ise darlık ve yoksulluğa işaret sayılmıştır (Duvarcı 1993:
Çinlilerde kürek kemiği falının geçmişi, Neolitik döneme tekâbül
eden Lung-shan kültürüne dek gitmektedir (Buckland 2004: 421). Çinliler
de özellikle devlete ait işlerde verilecek kararı belirlemek amacıyla
koyun, öküz kemikleri ve kaplumbağa kabuğu ile tabiat ruhlarına ve
atalara danışma şeklinde fala bakarlardı (Aydın 1995: 136). Japonlar da
kürek kemiği falına bakarlardı. Bir geyik kürek kemiğini ateşe tutarak
ısıttıktan sonra çatırtılarından anlamlar çıkarma şeklindeki fal uygulamasının
hâlâ devam ettirildiği bölgeler vardır. Ayrıca kaplumbağa kabuğu
da öteden beri kullanılmaktadır (Aydın 1995: 136). 12. yüzyılda
İngiltere ve İrlanda’da, 13. yüzyılda Wales’te koyun veya domuzun sağ
kürek kemiğine bakmak suretiyle gelecek hakkında tahminlerde bulunulurdu.
Bunun için kemik öncelikle suda haşlanırdı. Kemiği asla ateşe
tutmazlardı (Buckland 2004: 421).
Kürek kemiği falına Moğol saraylarında da çok önem verildiği bilinmektedir.
Avrupalı gezgin Rubruk’un verdiği bilgilere göre Mengü
Han bir işe girişmeden önce kürek kemiğine bakardı. Moğolların kürek
kemikleri ile fala baktıklarını 1221 yılında Çinli gezgin Menhun da belirtmektedir
(Tavkul 2007: 186). Bu geleneğin Karaçay-Malkar, Kazak,
Kırgız, Altay, Yakut, Kırım Tatarları, Nogay, Kafkas halkları arasında da
yaygın olduğu görülmektedir (Tavkul 2007: 181-190). Kazak Türkleri
arasında bu yöntemin şöyle uygulandığını görüyoruz: Fala baktırmak
için özellikle keçi veya tekenin kürek kemiğini tercih ederler. Önce kemik
ateşe atılır ve bir müddet orada tutulur. Daha sonra ateşten çıkarı-
lan kürek kemiği üzerinde oluşan çizgilere göre falcı çeşitli yorumlar
yapar. Kemik üzerindeki kesiksiz düz çizgi yolun açık olduğuna, eğri
büğrü çizgi ve delikler ise yolun kapalı olduğuna işaret eder. Kürek kemiği
üzerinde çıkan çizgi ve izlerden Kazaklar bir atın gittiği yol, bir
hırsızın kaçtığı yol, kaybolan bir eşyanın yeri gibi şeylerin tespit edilebildiğine
inanırlar. Kürek kemiği sevinçli ve kederli haberleri de bildirir.
Falcı fal bakacağı kürek kemiğini çeşitli dualarla temizler. Kemiğin etleri
dişle koparılmaz ve kıkırdakları bıçakla kesilmez. Fal bakılan kürek kemiği
faldan sonra hemen atılmaz, çeşitli dualar okunarak parçalanır,
sonra köpeklere atılır. Aksi takdirde eve uğursuzluk geleceğinden korkulur
(Altınmakas 1984: 129). Bugün bile Anadolu’nun birçok yerinde
kasaplar kürek kemiğini kırmadan atmazlar (Duvarcı 1993: 20). Arkasını
kapıya dönerek oturan falcı, gelecek hakkındaki tahminlerini tamamla-
dıktan sonra kürek kemiğini arkaya doğru fırlatır. Kemik kapının yukarısına
isabet ederse bütün söylediklerinin gerçekleşeceğine inanılır
(Radloff 1994: 256). Yine Türk halklarından Yakut ve Karagaslar kürek
kemiği falı için geyik kemiğini tercih ederler. Kürek kemiği falı ile ancak
kaybolan nesneler hakkında bilgi sahibi olmanın mümkün olduğuna
inanan Sagay Türkleri için en doğru söyleyen kemik koç kemiğidir (İnan
1986: 156).
Kürek kemiğiyle fal bakma Asya’nın birçok bölgesinde yaygındır.
Orta Asya Türkleri, Moğollar, Araplar, Yunanlılar, Romalılar ve bazı
Balkan halklarında koyun ve keçi gibi hayvanların kürek kemiğiyle fala
bakma geleneği vardır. Türkler arasında İslam’dan önce de mevcut olan
bu yöntem günümüzde Anadolu’nun hayvancılıkla geçinen bazı yörelerinde
uygulanmaktadır (Aydın 1995: 136-137). Bu âdet eski usta çobanlar
arasında bilinmektedir. Bilhassa Yörük, Arnavut ve Rum çobanların bu
işte usta oldukları iddia edilmektedir. Bir kimse ancak kendi malı olan
koyunlardan birinin kürek kemiğine baktırabilir. Şayet kendi koyunu
yoksa, kasaptan kürek kemiğini çıkartmadan et alınır sonra da bu et,
kemikten itina ile sıyrılır. Kurban bayramlarında kurban kesenler bunların
kürek kemiklerini de bu iş için kullanabilirler. Bilhassa Rumlar kızıl
yumurta bayramlarında kestikleri kurbanların kürek kemiklerini de fala
bakmadan atmazlarmış (Necati 1930: 38).
Ahmet Midhat Efendi’nin 1897 Türk-Yunan Savaşı münasebetiyle
yazdığı Gönüllü romanında kürek kemiği ile fal bakma inancından detaylı
bir şekilde bahsedilmektedir. Bıçak silimi adı verilen bir ziyafet tertip
edilir. Bu ziyafetin konukları Türk ve Arnavut’tur. Bu ziyafetin en
makbul yiyeceği kuzudur. Çünkü kuzu yenildikten sonra kürek kemiği
falına bakılacaktır. Fala bakacak kişi, dişi ve diliyle yalayıp temizlediği
kemiği ışığa tutarak kemik içinde görebileceği kan lekesi gibi şeylerden
manalar çıkaracak ve çevresindekilere bu manaları anlatacaktır. Falı
bakan kişinin “cenk var, hem de cenk” demesi üzerine ziyafettekilerin
keyfi kaçar. Bunun üzerine bu ziyafette yenilen kuzunun nerede doğup
büyüdüğünün asıl dikkat edilmesi gereken husus olduğuna dikkat çekilir.
Ziyafette yenilen kuzunun Yunanistan’ın Serfiçe kasabasından değil
de Yenişehir tarafından getirildiği, dolayısıyla vuku bulacak bozgunun
Türk tarafında değil de Yunan tarafında olacağı kanaatine varılır. Bu kanaat üzerine ziyafetteki herkes rahatlar. Böylece fiilen başlamamış
olan 1897 Türk-Yunan Savaşı’nın neticesi bakılan kürek kemiği falı ile
önceden tespit edilmeye çalışılmıştır. Ahmet Midhat Efendi, romanında
bu konu ile ilgili kendi görüşlerine de yer verir. Ona göre bu tür fal İslamiyet
ve Hristiyanlık zamanlarından değil, putperestlik zamanlarından
kalma âdettir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder