ATTİLA’NIN ÇOCUKLARININ ADI
Bütün dünya tarihini yakından ilgilendiren ve herkes tarafından da kendi
isimleriyle tanınan çok az insan vardır. İşte, dünya milletlerinin büyük bir
kısmının bildiği ve özellikle Avrupa halklarının çoğunun milli kahramanı, bir
bölümünün efsanelerine ve hatta destanlarına kadar giren bir kişidir, Attila (Ata
İllig).
Dünyadaki bir kısım tarihçi için yeryüzünün gelmiş-geçmiş en büyük
hükümdarları arasında hiç şüphesiz Attila ve Çingiz Han’ın yerleri bambaşkadır.
İkisi de sadece mensup oldukları milletlerin tarihlerinde ve kültürlerinde etkili
olmayıp; dünyanın aşağı-yukarı yarısına yakın bir topluluğunun kaderinde söz
sahibidirler. Hususiyetle M.sonra 5. yüzyılda gerçekleşen Hun akınları ve
Attila’nın Avrupa’daki faaliyetleri bugünkü Avrupa’nın şekillenmesinde önemli
rol oynamıştır. Tarihte “Kavimler Göçü” diye de anılan bu hareket sonucunda,
yer-yüzünden birçok halk kalktığı gibi, yeni yeni devletler ve toplulukların da
zuhur etmesi söz konusudur.
M.sonra 400’lerde Hun başbuğu Yılduz (Uldız) Kagan, her iki Roma’yı
da baskı altına almaya başlamış; Roma içten içe kaynar iken isyanlar ve kargaşa
da alıp başını gitmişti. Yılduz Kagan, karşısında düzensiz ve korkak bir düşman
olmasını istemediğinden Roma’ya yardım ederek, isyancılardan temizledikten
sonra, 409’da Tuna’yı geçip; Trakya’da Doğu Roma’nın umumi valisiyle barış
imzaladı. Kaynakların bildirdiğine göre; Yılduz bu görüşmelerde “güneşin
battığı yere kadar her tarafı zaptedebileceğini” söylüyordu. Yılduz ismi
herşeyden önce destani Türk hükümdarı Oguz Kagan’ın çocuklarından birisinin
adıdır ve Türk cihan hakimiyeti anlayışına göre bu ismi taşımaktadır. Bilindiği
üzere Oguz Kagan, sadece yeryüzünün değil, bütün evrenin hakimidir.
Dolayısıyla oğullarının adları Kün, Ay, Yılduz, Kök, Tag, Tengiz olarak boşuna
verilmemiştir. Destan kahramanı Oguz’un oğluyla, Balam-er’in oğlu veya
torunu olan Yılduz’un isminden başka bir Türk kaganının böyle bir ad ile
anılmaması da ilgi çekicidir (en azından Yılduz adlı büyük bir Türk hükümdarı
daha yoktur) 1
.
420 sıralarında Hunların başında çok değerli dört kardeş bulunuyordu.
Bunlar: Rua (ki bu isim Türkçe bir kelimenin Latin kaynaklarına bozularak
1 S.Gömeç, “Türk Tarihinin Kahramanları: 3-Yılduz Kagan”, Orkun, Sayı 51, İstanbul 2002,
s.44.
Oguz Kagan ve Oguz’un çocuklarının adları için ayrıca bakınız; “Oguz Kagan’ın Kimliği,
Oguzlar ve Oguz Kagan Destanları Üzerine Bir-İki Söz”, DTCF. Tarih Araştırmaları
Dergisi, 22/35, Ankara 2004.
2
geçmesidir. Belki Yula/ Boyla/ Börü), Muncuk, Ay-bars ve Oktar. İşte Attila,
bunlardan Muncuk’un oğludur. 434 senesinde amcası Rua ölünce hanlık
makamına o oturdu. Çocukluğundan itibaren sıkı bir savaş ve devlet eğitimi
alan, amcasıyla beraber bütün savaşlara katılan; demir bilekli, çelik yürekli bir
Türk asilzadesiydi. Kardeşi Bleda (bu isim de Türkçe bir adın veya unvanın
bozulmuş şekli olsa gerek; belki Boyla/ Bolat/ Bilge?) daha zayıf olduğundan;
hükümdarlıkta ciddi bir talebi olmamış; bir süre devletin idaresinde kardeşine
yardımcı olduktan sonra herne kadar Attila tarafından öldürüldüğü söyleniyorsa
da; bilinmeyen bir sebeple 445 tarihinde vefat etmiştir.
Başbug Attila 434 yılında Bizans’a diz çöktürdü. Kostantiniya veya
Margus Barışı diye bilinen andlaşmaya göre; Bizans hiçbir surette Türklerin
düşmanlarıyla ittifaklara girişmeyecek, Türk yurdundan kaçanlara kucak
açmayacak ve her yıl ödediği vergiyi iki katına çıkaracaktı.
Attila da tıpkı dedesi Yılduz gibi, Roma’ya iç karışıklıklarla boğuştuğu bir
sırada yardımda bulundu. Birçok yabancı kavmi Türk hakimiyeti altına aldı.
Doğu Roma’ya, yani Bizans’a 441-442’lerde taarruz ettiği gibi, 447’de
Balkanlara ikinci defa yürüdü. Dünyanın tek efendisi haline gelen Attila’yı
Romalılar ortadan kaldırmak için bir suikast planladılar. Attila’nın nezdine
giden elçilik heyetine sokulan bir casus Attila’yı öldürmekle vazifelendirildi.
Ancak bu heyette bulunan Eçe-kun/ Ede-kun (kaynaklarda bu şahsın adı da
farklı kaydedilmektedir) isimli bir Türk durumu öğrenince, bunu Attila’ya haber
vermiş; o da suikastçilere suçlarını itiraf ettirdikten sonra Roma imparatorunu
aşağılamıştır.
Bundan sonra Başbug Attila’nın daha önce kendisine bir nişan yüzüğü
gönderen III. Valentinianus’un kız kardeşi Honoria’nın evlilik teklifini kabul
ettiğini bildirerek; Roma imparatorluğunda hak iddiasında bulunduğunu
görüyoruz.
Macaristan’daki merkezlerinden 451 senesinde hareket eden Türk ordusu,
Galya’ya girdi. Haziran 451 tarihinde, Attila’nın kuvvetleri Roma ordusunu
“Turan Taktiği”yle mağlup etti. 452’de Po Ovasına daldı. Hatta bir korku ve
telaş başladığından; Romalılar Papa I. Leon’u bağışlanmak üzere, Attila’ya
yolladılar. Artık, her iki Roma da Türk hakanına boyun eğmiş, sıra doğudaki
Sasani şahlığına gelmişti.
Ancak düşmanları Attila’dan kurtulmanın başka bir yolunu buldular.
Avrupa’nın en güzel kızlarından birisini ona zevce olarak yolladılar. 453
senesinde altmış yaşlarındayken, Attila bu kız tarafından zehirlenerek, ortadan
kaldırıldı. Böylece hrıstiyan dünyasınca “Tanrı’nın Kırbacı” diye de anılan,
dünya tarihinin en büyük hükümdarlarından birisi yok edilmiş oldu. Latin-
3
Bizans vesikalarında; onun bütün milletleri ve dünyayı korkutan bir adam olarak
yaratıldığından, gururlu yürüyüşünden, gözlerinden adeta ışık saçtığından,
savaşı sevmesine rağmen hep düşünerek hareket ettiğinden, aklını iyi
kullandığından, kendisinden af dileyenleri bağışladığından, sadık adamlarına
karşı cömertliğinden, kısa boylu ve geniş omuzlu olduğundan, elbiseleri,
ayakkabıları ve diğer silahlarının askerlerinden farklı olmadığından söz
açılmaktadır2
.
Attila’nın sağlamış olduğu birlik ve üstünlük maalesef ondan sonra devam
etmedi. Daha doğrusu çocukları bunu sürdüremediler. Bunun çeşitli sebepleri
vardır: Kardeşler arasındaki taht mücadeleleri ve kabilelerin öne çıkma
kavgaları, bunu fırsat bilen Romalı ve diğer Avrupalı kavimlerin saldırıları
Attila Türklerinin varlıklarına son veren etkenlerdendir.
Onun geride bıraktığı üç çocuğu hakkında kaynaklarda bilgi bulma
imkanına sahibiz. Aslında Attila’nın erkek çocuğu üç tane miydi, yoksa daha mı
fazlaydı, bu da meçhuldür. Fakat belgelere aksettiği şekliyle, üçünün adını tesbit
edebiliyoruz ki, bunlar da; Ellak, İrnek ve Dengizik diye anılmaktadır. Bizim
üzerinde durmak istediğimiz konu, bu Türkçe isimlerin asıllarıdır. Özellikle
Latin eserlerinde sadece Avrupa Hunlarının değil; Avar, Bulgar, KumanKıpçak,
Peçenek vs. Türk beglerinin adları da bozularak zikrediliyor. Ama
bunların pekçoğu umumi Türk unvanı olduğundan tahrif olmamış biçimini tespit
edebiliyoruz. Buna bağlı olarak Attila’nın çocuklarının unvanları da, Türk
idarecilerin milattan önceki çağlardan beri kullandıkları sanlardır. Ama bu güne
kadar nedendir bilinmez, bu adların gerçek şekli konusunda fazla kafa
yorulmayıp, Latin-Bizans kaynaklarında nasıl geçtiyse, o haliyle kullanılagelmiştir.
Başbug Attila’nın en büyük oğlu Ellak’tır. Belgelerin ifadesine göre o,
Attila’nın halefiydi. Ama kardeşleriyle toprakların paylaşılması hususunda
anlaşmazlığa düştü ve babasının ölümünden çok kısa bir süre sonra (454)
Pannonya’da (Batı Macaristan) Germen kabileleriyle yaptığı bir savaşta öldü3
.
Diğer çocuklarının ismi gibi, Attila’nın bu en büyük oğlunun da unvanı doğru
söylenmemektedir. Onun adı veya unvanı “İllig” olmalıdır. Bu zaten Orta
Asya’dan beri Türk hükümdarların unvanlarında geçen bir kelimedir. Mesela
581 tarihinde Tapar (Taspar) Kagan ölünce, yerine adı Çin vesikalarında Sha-
2
Geniş bilgi için bakınız, S.Gömeç, “Türk Tarihinin Kahramanları: 4-Attila”, Orkun, Sayı
52, İstanbul 2002.
3
J.M.Deguignes, Hunların, Türklerin, Moğolların ve daha sair Tatarların Tarih-î
Umumisi, C. II, İstanbul 1924, s. 182; P.Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, Çev.
O.Karatay, Ankara 2002, s.74.
4
po-lüeh diye anılan İllig Işbara Bilge geçmiştir4
. Yine bu unvanı Kara-Hanlı
beglerinin adlarında görebildiğimiz gibi, Kara-Hanlılara bazı kaynaklar da İllig
Hanlar da dendiğini bilmekteyiz5
. Değişik Türk kitabelerinde de rastladığımız
6
“İllig” kelimesi; “hükümdar” manasına gelmekle beraber, “devletli, saltanatlı”,
anlamlarını da taşımaktadır7
. Dolayısıyla Attila’nın bu oğlunun adı Ellak değil,
İllig olmalı ve manası da; “il sahibi, devlet sahibi” demektir. İllig
transkripsiyonu hakkında bugün pekçok araştırmacı hem fikirdir.
Şimdi de Attila’nın küçük oğlu İrnek’ten bahsedelim. Anlatılan bazı
rivayetlere göre, o babası Attila tarafından çok seviliyordu. Bunun da sebebi,
bazı kamlar Attila’nın sağlığında, soyunun dağılacağını, fakat en küçük oğlu
İrnek’ten gelenlerin yeniden bu güneşi parlatacağını söylediklerinden,
çocukluğundan itibaren çok şımartılmıştı. 454 senesinde İllig Han’ın ölümünden
sonra Hun merkezleri Romalı ve Germen kavimlerin eline geçtiğinden İrnek ve
Dengizik Karadeniz’in kuzey taraflarına çekilmişlerdi. Uzun süren savaşlar ve
kovalamacaların ardından 466’larda Bizans imparatoruna elçiler yollayarak,
barış istediler. Onlar Karadeniz’in kuzeyinde ve Tuna kıyılarındaki kasabalara
serbestçe girmek ve hayatlarının devamı için ticarete izin verilmesini
istiyorlardı. Ama kendilerine son derece aşırı hakaretler yapıldı. Bu arada iç
isyanlar da alıp, başını gitti. Araştırmacıların fikrince İrnek, Dobruca’nın kuzey
kısmını kendisine üs yapmıştı. Buralarda toparlanmaya çalışan İrnek yeni bir
Türk boyunun ortaya çıkmasına aracılık ediyordu ki o da, bizim Bulgarlar olarak
bildiğimiz Türk kabilesiydi. Anlaşılan odur ki, İrnek baskılara dayanamayarak
sonunda Bizans’ın hakimiyetini kabul etti8
.
Kaynaklarda İrnek olarak anılan bu Türk büyüğünün unvanını da biz
“Erkin~İrkin” şeklinde düşünüyoruz. Bu da malum olduğu üzere çok eski bir
Türk unvanıdır. Derece olarak il-teberlikten önceki bir alt kademedir. Bulgar
hükümdar ailesinin neşet ettiği iddia edilen9
Attila’nın bu oğlu hakkındaki
4 S.Gömeç, Kök Türk Tarihi, 2. baskı, Ankara 1999, s.22; O.Turan, “İlig Unvanı Hakkında”,
Türkiyat Mecmuası, C. 7-8, Sayı 1, İstanbul 1942, s.192-199.
5
Geniş bilgi için bakınız, S.Gömeç, “Kara-Hanlı Adı Üzerine Bazı Düşünceler”, Kök
Araştırmalar, 2/2, Ankara 2001.
6 Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı 9. satır; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı 9. satır; UyukOrzak
II Yazıtı, 4. satır; Çoyr Yazıtı, 1. satır.
7 G.R.Rachmati, Türkische Turfan-Texte, Berlin 1936, s.107; A.von Le Coq, Türkçe Mani
El Yazıları (Manichaika), İstanbul 1936, s.38; A.von Gabain, Türkische Turfantexte X,
Berlin 1959, s.44; R.R.Arat, Kutadgu Bilig İndeksi, Ankara 1979, s.194.
8 Deguignes, a.g.e., s.183; P.Vaczy, “Hunlar Avrupa’da”, Attila ve Hunları, Yay. G.Nemeth,
Ter. Ş.Baştav, Ankara 1982, s.105-122.
9 Golden, a.g.e., s.74.
Gy. Nemeth gibi araştırmacılar, “irnek” kelimesinin küçük er demek olduğunu söylüyorlarsa
da (bakınız, G. Nemeth, “Hunların Dili”, Türk Dili Belleteni, 3/12-13, Ankara 1948, s.112),
biz aynı görüşte değiliz.
5
bilgilerimiz de ancak yukarıdakilerle sınırlıdır. Erkin unvanı ilk defa bir Türk
büyüğü olarak Mo-kan Kagan’ın hükümdar olmadan önceki sanları içinde
görülmektedir10. Bu unvana bir ara Kök Türklerin yerine, Ötüken bölgesine
hakim olan Sır-Tarduşların Inanç beğinin unvanında da rastlamaktayız11. Yine
Türk tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil eden 605 tarihindeki isyandan
sonra ortaya çıkan “Altı-Bag Bodun”un başındaki kişi de “irkin” unvanını
taşıyordu12. Aynı zamanda Kök Türk Börülü sülalesinden sonra devletimizi
idare eden Uygurlar, başlangıçta “irkin”ler tarafından yönetildiler. 627
senesinde, Kök Türklerin sarsıntı içerisinde bulundukları bir sırada, Uygurlar ve
Sır-Tarduşlar tarafından idare edilen isyanlar ortaya çıktı. Baştaki İrkin'in ölümü
üzerine Uygurların liderliğine oğlu P'u-sa (Busar/belki Basar) geçti. 628 yılında
Sır-Tarduşlarla işbirliği yapan P'u-sa, İl-Kagan'ın yeğenini mağlûp etti13. Bu
başarılarından dolayı P'u-sa, İl-teber unvanını aldı14. Ayrıca “erkin” ya da
“irkin” unvanına pekçok yazıtta da tesadüf edebiliriz15
.
Son olarak Attila’nın ikinci oğlu olan Dengizik’ten söz edelim. Yukarıda
da işaret ettiğimiz üzere o, bir aralık kardeşi İrnek ile birlikte hareket etmişti.
Doğu Gotlarının, Pannonya’daki bazı Türk boylarının üzerine saldırdıklarını
görünce bu Türk beyi kayıtsız kalamadı ve onlara yardıma gitti. Fakat Gotlar
karşısında yenilince, Bizans’a iltica etme teklifinde bulundu. Kendisine izin
10 Bumın Kagan’ın çocuklarından birisi olan Mo-kan, ağabeyi Kara Kagan 553 yılında ölünce
Türk Devletinin başına geçti. Onun zamanı Kök Türk Kaganlığının en güçlü olduğu
dönemlerdendir. Muhtemelen de 572 tarinde öldü (Geniş bilgi için bakınız, Gömeç, a.g.e.,
s.14-20).
11 Gömeç, a.g.e., s.30.
12 S.Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, 2. baskı, Ankara 2000, s.15-16.
13 M.T.Liu, Die Chinesischen Nachrichten zur Geschichte der Ost-Türken (T’u-küe), II.
Buch, Wiesbaden 1958, s.351; M.Hermanns,"Uygurlar ve Yeni Bulunan Soydaşları", İ.Ü.
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 2/1-2, İstanbul 1946, s.98; J.T.Chang, T’ang Devrindeki
Doğu Göktürkleri Hakkında Yeni Belgeler, Doktora Tezi, Taipei 1968, s .49.
Bu İrkin'in adı Çin kaynaklarında Shih-chien, öldükten sonra da Ssu-chin şeklinde
transkripsiyon edilmiş olup, bu transkripsiyonların İrkin unvanının karşıladığı bilinmektedir.
Bakınız, Ö.İzgi, Çin Elçisi Wang Yen-te'nin Uygur Seyahatnamesi, Ankara 1989, s.14-15.
14 E.Chavannes, Documents sur les Tou-Kiue [Turcs] Occidentaux, Paris 1903, s.90 .
Uygur birliğinin temelini atan P'u-sa'dır (belki Basar ya da Busar). Çin yıllıkları onun
hakkında şunları söylemektedir: Basar (P'u-sa) cesaretli ve bilgili idi. Mükemmel plânlar
tanzim edebiliyordu. O düşmanla karşılaştığı her savaşta askerlerinin en önünde bulunuyordu.
Az miktarda insanla başarı kazanabiliyordu. Askerî talimler yapıyor, ok atıyor, ava gidiyordu.
Daima savaşta idi. Annesi Wu-lo-hun şikayet ve davaları dinliyordu, kanunları bozmak
isteyenleri uyarıyordu. Oymaklarda nizam yerinde idi. Uygurların refahı Basar’ın (P'u-sa)
devrine rastlar. Bakınız, B.Ögel, “Uygur Devletinin Teşekkülü ve Yükseliş Devresi”,
Belleten, C. 19, Ankara 1955, s.336, 338.
15 Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı 34. satır; Köl İç Çor Yazıtı, Doğu tarafı 9. satır;
Çoyr Yazıtı, 4. satır; Terhin Yazıtı, Kuzey tarafı 6. satır; Üst-Kulog Yazıtı, 1. satır; Miran
Metinleri, B yüzü, Arka tarafı 6. satır.
6
verildiyse de, Bizanslı idarecilerle arası açıldı ve 469’daki bir savaşta esir edildi
ve kafası kesilerek, başı İstanbul’a getirildi16
.
Bu üçüncü oğulun adı da “Tengiz” olmalıdır. Türkler ve Mogollarca
kullanılan bu unvanın manası da herkesçe malum olduğu gibi, “deniz”dir.
Meşhur Oguz Kagan’ın çocuklarından birisinin ve yine dünyanın en büyük
fatihleri arasında yer alan Türk-Mogol hükümdarı Çingiz’in adında gördüğümüz
biçimiyle, “ebediliği, sonsuzluğu, enginliği” ifade eden bir namdır. Kelimenin
sonundaki –ik belki kafaları karıştırabilir. Unvanın esasında var olup-olmadığı
şüphelidir. İnsanın aklına ister-istemez böyle siyasi ve askeri bir unvan
olamayacağı geliyor. Eğer Attila’nın bu oğlunun adı Tengizik ise, bu bir
küçültme de olamaz mı? Yani “denizcik” manasına da gelebilir.
Netice olarak şunları söyleyebiliriz: Bir zamanlar dünyayı titreten meşhur
Türk hükümdarı Attila’nın talihsiz bir şekilde öldükten sonra geride bıraktığı ve
kaynaklarda adları zikredilen üç çocuğunun Türkçe unvanları; “İllig, İrkin” ve
“Tengiz” olsa gerek.
“Attila’nın Çocuklarının Adı”, DTCF. Tarih Araştırmaları, 23/36, Ankara 2004
Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder