Demir, eski Türklerde kutsal sayılıyordu.
Bunun en büyük sebeplerinden biri de Türklerin yurtlarında demir yataklarının bulunması ve bunların, Altay’ın Demircileri olarak anılan Türkler tarafından işlenmesi, özellikle silah yapımında kullanılmasıdır.
Kötü ruhları kovduğuna inanılan demir, belki de yüzyıllarca, yeni ölmüş insanların bekletilen cesetleri üzerine konulmuştur.
Öte yandan demiri işleyen ve ona şekil veren demirciler de önem kazanmış, birçok efsanede ya da hikayede yer almıştır. Hatta bazan Yakutlardaki Kıday Bahsı gibi demirci ustalarının koruyucu tanrısından bahsedilmiştir. (Y.Vasilyev, Saha Türkleri, s.8)
Demirin ya da genel olarak madenin kutsal sayılması başka mitolojik çevrelerde de sık sık karşımıza çıkan kutsal kılıç ya da bıçak kavramını hatırlatmaktadır. Bu kutsal kılıç ya da bıçak motifiyle ilk kez Çin resmi tarihi Han-Shu’da Hunların kurban töreni anlatılırken karşılaşıyoruz:
Han Ch’ang ve Chang-neng birlikte Shan-Yü ve büyük memurlar ile dağdan No Nehrinin doğusuna indiler. Kurban etmek maksadıyla oraya beyaz bir at koydular. Shan-yü, Ching-lu bıçağı (kılıcıyla) bir metal kaşıık aldı ve (atın kanını) şarapla karıştırdı. O zaman Lao-shang Shan-yü tarafından kesilen Yüe-chih kralının kafatası, içki kabı olarak kullanılıyordu. Birlikte içerek kan yemini ettiler (C.Kao, “The Ching lu Shrines of Han Sword Worship in Hsiung nu Religion”, CAJ, c.V, sayı 3, 1960, s.223.)
Ancak anlatılan bu hikaye de esasında yer unsuruyla ilgili olması gerekirken belki de tanrısal bir nesne olduğundan dolayı ya da renginden ötürü bıçak ya da kılıç göğe kurban töreni esnasında kullanılmıştır. Chü-hsün Kao’nun araştırmasına göre, göğe kurban törenlerinde kullanılan Ching-lu bıçağı ya da kılıcı (muhtemelen MEÇ denilen iki tarafı keskin kısa kılıç) zamanla bir ruh ve ilah haline gelmiştir. İnanışa göre, Ching-lu zaman içinde göğün dokuz katından birinde bulunan bir ruh olarak kabull edilmişti. Teleüt Türklerinde karşımıza çıkan kyngrak ve Doğu Türkistan’daki gingrak ( küçük bıçak ) sözcüğünün bu kutsal silahla ilgili olduğu sanılır. Öte yandan Heredot’un kitabında kan ve şarabı karıştırmak için kullanıldığı söylenen Akinakes, bu tip bir kısa kılıcı ifade ediyor. Böylece Türklerde de yavaş yavaş gelişen kutsal kılıç motifi, Cermen mitolojisindeki Kral Arthur’a verilen ve insanı dünyanın hakimi haline getiren kutsal kılıç efsanelerinde olduğu gibi Avrupa Hunlarında da görülecek ve Atilla’nın eline ulaşacaktır.
Atilla ile ilgili bu efsane Priskos ve Jordanes’in anlattıklarında yer alır. Buna göre kutsal sayılan Ares kılıcı bir çobanın vasıtasıyla Atilla’nın eline geçer. Tesadüfen bir devenin kan damlalarını takip eden çoban, bulduğu bu kılıcı koşarak Atilla’ya getirir. Hükümdar bunu, Tanrı tarafından dünya hakimiyetinin kendisine verildiğine dair işaret sayar. Bu efsane çeşitli kaynaklarda değişik şekilde anlatılır (S.Echardt, Efsanede Atilla, Atilla ve Hunları, çev.Şerif Baştav, ankara, 1982, s.130)
Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu
Türk Mitolojisinin Ana Hatları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder