İnsanoğlunun var olduğu günden beri hep arayış içindedir. Bu arayış, kendini koruma ve yaşamını sürdürebilme ihtiyacından doğmuş ve insalığın gelişimine katkıda bulunmuştur. İnsanlar, yıldırımların ormanlara düşmesi, şiddetli fırtınalarda ağaç dallarının birbirine sürtmesi ve yanardağdan akan lavların oluşturduğu doğal yangılar vb. olaylarla ateşi tanıdı.
Yiyecekleri pişirmek için kap arayışında olan insanoğlu sınama-yanılma yoluyla toprağı işleyebileceğini gördü ve topraktan kaplar yaptı (En Üstte Sol Yandaki Resim).
İnsan, ateşin maddeleri yaktığını ve erittiğini keşfetmişti. İnsalar bazı madenleri eritip karıştırarak kullanmaya başlamışlardı.
İnsanoğlu önce avladıkları hayvanların kürkleri ile vücutlarını örterken daha sonra bu kürkleri işleyerek giyecek ihtiyacını karşılamıştır.
İnsanın sınama-yanılma yoluyla keşfettiği maddelerden biri de tuzdur. Tarih boyunca önemli bir ticaret maddesi olan tuz, bazı bölgelerde o kadar değerli olmuş ki insanlar altını tuzla değiştirmişlerdir.
Eski Çağ insanlarının, yararını keşfettiği maddelere tuzun yanında, göztaşı [bakır(II) sülfat, CuSO4 ] ve şağ [potasyum alüminyum sülfat, KAl(SO4)2 12H2O] gibi maddeler de örnek olarak verilebilir. İnsanoğlu keşfettiği bu maddeleri hastalıklardan korunma ve tedavi amacıyla da kullanmıştır.
Hastalıklardan korunma ve tedavi amacıyla bitkiler de kullanılmıştır.
Yıllar boyunca tedavi amacıyla kullanılan bitkiler bugün de modern eczacılığın kullandığı ham maddelerin temelini oluşturur. Örneğin rezene, maydanoz gibi bitkiler Eski Çağlardan beri tıpta kullanılmaktadır. İnsalar çeişitli deneyimler sonucunda gaz şişkinliği, sindirim bozukluğu, iştahsızlık gibi hastaklıkları tedavi için belirli bir miktar maydanozu çiğ olarak tüketmeleri gerektiğini keşfetmişlerdir. Benzer şekilde göz taşı özellikle zehirlenen insanları rahatlatmak amacıyla şağ çözeltileri ise yaraların üzerine kapatılan sargılarda kullanılmıştır. Bitkisel kökenli ilaçların ham maddeleri olarak çam, terebentin, kendir, safran, ısırgan otu vb. sayılabilir. Hastalıkları bitkilerle tedavi etmeyi öğrenen insanoğlu ölüme de çare bulma uğraşı içine girmiştir. Lokman Hekim gibi eski dönem şifacıları ölümsüzlük iksiri için uğraşanların başına yer almıştır. İnsanoğlu ölüme çare bulamamış fakat deneme-yanılma yoluyla bazı hastalıkları tedavi etmeyi öğrenmiştir. Örneğin mide üşütmelerinde nanenin limon kabuğuyla kaynatılarak, kullanılmasının iyi geldiği keşfedilmiştir. Bugün de bu tarz hastalıklarda limon kabuğu ve nane kaynatılarak içilmektedir.
Bitkileri, hastalıkları tedavi için kullanan insanlar, elde ettileri ürünlerin dayanıklılığını artırmak ve uzun süre bozulmadan saklamak için de çareler aramışlardır. Kükürt buharı ile ağartma ve bandırma gibi çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Kükürt buharı ile sarartılan ürünlere kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm örnek verilebilir.
İnsaoğlu giysilerin boyanmasında da bitkileri kullanmıştır. Hayvanların yünlerinden yaptığı giyecekleri, Kıbrıs taşı [demir(II) sülfat, FeSO4], şap ve alizarin gibi boyar maddelerle boyamıştır. Giyecekleri; kıbrıs taşının koyu mavi, şapın sarı, alizarinin ise turuncu renge boyandığı görmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder