3 Kasım 2015 Salı

Ord Prof Zeki Velidi Togan

  Ord Prof Zeki Velidi Togan

Hayatı, Eğtimi ve Kariyeri
Türgolog, tarihçi ve siyaset adamıdır. Tam adı Ahmet Zeki Velidi Togan’dır. Ötek Medresesi,
"Togan" sözcüğü "doğan" sözcüğünün Kıpçak Türkçesi alanındaki karşılığı, Başkurt Türkçesindeki şeklidir.
10 Aralık 1890 tarihinde Başkurdistan'ın İsterlitamak'a bağlı Küzen köyünde doğdu. Daha ilk mederse tahsilini yaparken bir yandan da özel Rusça dersleri alıyordu. Öğretmen olan annesinden Farsça öğrenmeyi de ihmal etmiyordu. 1902 yılında orta tahsil için Ütek'e bulunan dayısı Habib Neccar'ın medresesine gitti. Buradaki öğrenimi sırasında Arapça dersleri alarak dil bilgisini geliştirdi.

1908'de köyünden kaçarak Kazan'a gelip burada özel dersler aldı. Bu arada Katanov ve Aşmarin gibi bilginlerle tanıştı. 1909 yılında mezun olduğu Kasımiye medresesine “Türk Tarihi ve Arap Edebiyatı Tarihi Muallimi” oldu. 4 yıl süren bu öğretmenliği sırasında 1911 sonlarında yayınladığı Türk ve Tatar Tarihi adlı kitabı sayesinde meşhur olmaya başladı. Bu eserin iyi yankıları sayesinde Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti'ne aza seçildi.
Akademik çalışmalar [değiştir]

1913 yılında Fergana'ya, 1914 yılında Buhara'ya araştırmalar yapmak için gönderildi. Fergana'da Yusuf Has Hacib'in 11. yüzyıla ait Kutatgu Bilig adlı eserinin bir elyazması nüshasını buldu. Bu seyahat neticelerine ait hazırlamış olduğu raporlar başta Petersburg Arkeoloji Cemiyeti olmak üzere Kazan ve Taşkent Arkeoloji cemiyetleri mecmualarında yayınlandı. Bu arada Prof. Katanov'un şimdi İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü'nün esas nüvesini teşkil edecek olan kitaplarının Türkiye'ye gönderilmesine vesile oldu.
Siyasi yaşamı [değiştir]

Daha sonra Rus Millet Meclisi Duma'da Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak bulunmak üzere Petersburg'a gitti. Bilimsel çalışmalarına siyasî çalışmalarını da eklemiş oluyordu. Bu sırada Bolşevik ihtilâli patlak verince o da Türklerin durumunun düzelmesi için mücadeleye girişti.

Bolşevik İhtilâli'nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917 tarihinde Başkurdistan ilinin muhtariyeti ilan edildi. Örenburg'u 18 Şubat 1918 tarihinde işgal eden Bolşevikler onu tutukladılarsa da 7 Haziran 1918 tarihinde hapisten kaçtı. Başkurt hükümeti kurulduğunda Togan, Harbiye Nazırı oldu. Bundan sonra Lenin, Stalin ve Troçki ile defalarca görüşütü fakat olumlu sonuç alamayınca Türkistan'a çekilip orada mücadeleye karar verdi.
Basmacı hareketi [değiştir]

1920-23 yıllarında Türkistan'da amansız bir mücadeleye girişti ise de başarılı olamadı. Basmacı Hareketi'nin içinde bulundu. Türkistan Millî Birliği'nin kurucusu ve ilk başkanıdır.
Türkiye'ye geliş [değiştir]

Paris, Londra ve Berlin'deki bir çok Orta-Asya tarihçisi onunla çalışmak istemesine rağmen, devrin Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuad Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura'nın istekleri sayesinde Türkiye'den davet aldı.

20 Mayıs 1925 tarihinde geldiği Türkiye'de, Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümeni'ne tayin edilmiştir. O zamanki Ankara'nın kitap açısından yetersiz olması yüzünden kendi isteği ile İstanbul Darülfünun'u Türk Tarihi Müderris Muavinliği'ne tayin edildi.

Bundan sonra İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde hummalı çalışmalarına başladı. Fakat, 1932 yılında I. Türk Tarih Kongresi'nde tıp doktoru Reşit Galip'in sunduğu Orta Asya'da iç deniz olduğu ve bunun sonradan kuruduğu konusu hakkındaki tebliğini eleştirince, Togan aleyhine bir kamuoyu oluştu. Kendisine takınılan bu kötü tutum üzerine ülkeyi terk etme kararını verdi.
Avrupa yılları [değiştir]

8 Temmuz 1932 tarihinde istifa ederek Viyana'ya gitti. 1935 senesinde Viyana Üniversitesi'nden felsefe doktoru ünvanı aldı.

1935-1937 yılları arasında Bonn Üniversitesi'nde, 1938-1939 yılları arasında Göttingen Üniversitesi'nde profesör olarak ders verdi.
Türkiye'ye dönüş [değiştir]

1939 yılında Millî Eğitim Bakanı'nın daveti üzerine tekrar Türkiye'ye geldi. İstanbul Üniversitesi'nde Umumî Türk Tarihi Kürsüsü'nü kurdu.

İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 1944 yıllarında, Turancılık suçundan tutuklanıp mahkeme edildi. Bu Irkçılık-Turancılık Davası sonucunda 10 yıl hapse mahkum edildiyse de Askerî Mahkeme kararı bozdu ve Togan beraat etti.

1948 yılında yeniden döndüğü üniversitedeki görevine ölümüne kadar devam etti. 1951 yılında İstanbul'da toplanan XXI. Müsteşrikler Kongresi'ne Başkanlık etti. Bu onun bilimsel alandaki şöhretini çok daha artırdı.

1953 yılında İstanbul Üniversitesinde İslam Tetkikleri Enstitüsü'nü organize etti. 1967 yılında kendisine Manchester Üniversitesi tarafından bir onur doktorası verildi.

Zeki Velidi Togan 26 Temmuz 1970'te İstanbul'da vefat etti.

Oğlu Subidey Togan, Bilkent Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat Bölüm başkanlığı yapmış iktisat profesörü, Kızı İsenbike Togan Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tarih profesörü, diğer oğlu Emre Togan Harvard Üniversitesi'nde akademisyendir.

   Alıntıdır.


St.Petersburg'daki Petersburg Üniversitesi bahçesinde dikili, Zeki Velidi Togan anıtı
Gök Alp:
Atsız’ı Etkileyen Şahsiyetler: 3 ATSIZ ve ZEKİ VELİDÎ TOGAN


Atsız’ı özellikle tarihçilik alanda etkilemiş olan şahsiyetlerin başında Prof. Dr. Zeki Velidî Togan gelmektedir. Zeki Velidî, Başkurdistan’da doğmuş, zamanına göre aydın bir çevre içinde büyümüş, ilk öğrenimini babasının ve dayısının medreselerinde görmüştür. Genç yaşında Arapça, Farsça, Rusça, bunları ilâveten Almanca, hattâ Latince öğrenmiştir. Şaşılacak derecede okuma ve öğrenme tutkusu vardır. Üstelik, bir okuduğunu asla unutmayan hayret verici bir hafızaya sahiptir. Ailesinin yaşadığı çevre bir süre sonra ona dar gelmeye başlamış, babası izin vermediği için evden kaçarak büyük şehirlere yönelmiştir. Oralarda Rus tarihçiliğinin önemli isimleriyle tanışmış, onlarla birlikte çalışma imkânı bulmuştur. Ayrıca, nereye gittiyse oradaki yazma veya basma eski eserleri araştırıp bulmuş, bazılarını satın almış, bazılarını kopya etmiştir. Henüz yirmi yaşındayken de Türk tarihine dair ilk eserini yazmıştır. Bu eser ilgiyle karşılanmış ve Zeki Velidî’ye erken bir şöhret sağlamıştır.

Rusya’daki iç çalkantılar ve bu devletin sınırları içinde kalmış Türk topluluklarındaki millî uyanış belirtileri Zeki Velidî’yi siyasî mücadelenin içine çekmiştir. Başkurt temsilcisi olarak toplantılara katılmış, yazılar yazmış, hareketler örgütlemiştir. 1917 Bolşevik ihtilâlinin çalkantılı yılları içinde Başkurt istiklâlinin temsilcisi olmuş, zamanla daha geniş bir Türk birliğinin gerekli olduğunu görmüştür. Başkurtların düzenli ordusunu kurmuş, harbiye nazırı olarak bu ordunun komutasını üstlenmiş, yerine göre kızıllarla, yerine göre ihtilâl karşıtı beyazlarla çarpışmıştır. Bu arada, Komünist ihtilâlin Lenin, Stalin, Troçki gibi önderleriyle görüşmeleri olmuştur. Ancak, Bolşevikler güçlenip durumlarını kuvvetlendirince Türk topluluklarının bağımsızlık isteklerini görmezden gelmeye başlamışlar, böylece Zeki Velidî’nin onlarla arası açılmıştır. Bunun üzerine merkezî Türkistan’a geçerek, orada Basmacılarla birlikte Ruslara karşı mücadeleye girişmiştir. Bu mücadele başarısızlıkla sonuçlanınca da Avrupa’ya geçmiştir. Birçok ilim kurul uşu kendisiyle çalışmayı arzulamaktadır. Bu arada Dr. Rıza Nur ve Fuat Köprülü, kendisini ısrarla Türkiye’ye davet etmişlerdir. O da esasen Türkiye’ye gelmeyi eskiden beri istemektedir. Önce Ankara’da bir göreve getirilmiş, kısa süre sonra da İstanbul Darülfünûnu Tarih zümresi müderris muavinliğine (doçentliğe) tayin edilmiştir.

Atsız, yüksek tahsiline, o zaman İstanbul’da bulunan Askerî Tıbbiye’de başlamıştı. Üçüncü sınıfta iken disiplinsizlik suçlamasıyla okuldan çıkarılmış, o da zaten Türkolojiye meyli olduğu için İstanbul Darülfünûnu Edebiyat Fakültesi’ne girmişti. Zeki Velidî ile Atsız’ın kader çizgileri burada kesişmiştir. Atsız, adının henüz Hüseyin Nihâl olduğu dönemde Zeki Velidî’nin öğrencisi olmuştur. Öğrencilik hayatı başarılı geçmiş, kabiliyeti dolayısıyla hocası Fuat Köprülü tarafından takdir edilerek onun asistanlığına getirilmiştir. Bu dönemde ilmî çalışmalarını ilerlettiği anlaşılmaktadır. Zira, “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” adlı hacimli eserini l935’te yayınladığına ve böyle bir eserin hazırlanması yıllar alacağına göre l930’ların ilk yılları bu çalışmalara hasredilmiş demektir. Bu sırada, Ankara’da Tarih Kongresi toplanmakta ve burada ünlü Tarih Tezinin kabulü için hazırlık yapılmaktadır. Ancak, Fuat Köprülü ve Zeki Velidî bu tezin bazı taraflarını ilmî bulmamaktadır, Kongrede bu görüşlerini dile getirmek üzere anlaşırlar. Toplantıda Zeki Velidî görüşlerini açıkça ifade eder ve bu yüzden şiddetli hücumlara maruz kalır. Durumu gören Fuat Köprülü ise itirazlarını açıklamaktan vazgeçer. Zeki Velidî’ye yapılan ağır hücumlar karşısında, Atsız, birkaç arkadaşı ile birlikte hocalarını destekleyen bir telgrafı Millî Eğitim Bakanına gönderir. O dönemde Üniversite Bakanlığa bağlı olarak yönetilmektedir. Atsız’ın bu hareketi hoş görülmez ve üniversiteden çıkarılıp ortaokul öğretmenliğine tayin edilir. Zeki Velidî de çareyi yurt dışına gitmekte bulur.
Viyana’da doktorasını tamamlayan Zeki Velidî, Bonn ve Göttingen niversitedeki üniversitelerinde İslam tarihi üzerine dersler verir. 1938’den sonra tekrar Türkiye’ye döner ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde hocalığa başlar. Daha doğrusu, l7 yıl önce bıraktığı yerden devam eder. O sırada İkinci Dünya Savaşı başlamıştır. Türkçü yayınlarda bir hızlanma görülür. Zeki Velidî, Türkçü dergilerin bir kısmında ideolojik olmaktan ziyade ilmî nitelikte makaleler yayınlar. Dr. Hasan Fgerit Cansever’le birlikte tarihî Türk Yurdu dergisini çıkarır. Ancak, bütün bu neşriyat hükûmetin sıkı denetimi altındadır ve zaman zaman engellemelere uğramaktadır. Bu süre içinde Atsız’la Zeki Velidî’nin sık görüştükleri ve dünya Türklüğünün bağımsızlığı yolunda birlikte çalıştıkları anlaşılmaktadır. 1944’teki Türkçülük dâvası sırasında da birlikte tutuklanıp yargılanırlar. Tutuklanmayla karar safhası arasındaki bir buçuk yılları hapishanede geçer. Zeki Velidî, hapishane günlerinde “Türk Tarihine Giriş” adlı büyük eserini tamamlar. Sonuçta Zeki Velidî ve Atsız, diğer sanıklara göre en yüksek hapis cezalarına çarptırılırlar. Ancak, Askerî Yargıtay bu kararları esastan bozar ve yeniden yargılanma sonunda beraat kararları verilir. Zeki Velidî, 1947’de üniversitedeki kürsüsüne döner, Atsız’a ise bir memuriyet verilmez. Ancak 1949’da Süleymaniye Kütüphanesi uzman memurluğuna tayin edilir. Bir yıl sonra da Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine getirilir. Burada iki yıl görev yaptıktan sonra, 1952’de, bir kısım basının haksız yaygarası üzerine öğretmenlikten alınıp tekrar Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki göreve iade edilir. 1969’da emekli olana kadar da burada vazife yapar.

Atsız, Zeki Velidî’ye ömrünün sonuna kadar saygı ile bağlı kalmıştır. Saygısı, Zeki Velidî’nin önce hocası, sonra büyük bir tarihçi olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, daha gençlik yıllarında Ruslara karşı mücadele etmiş olmasının da hâtıraları henüz çok canlıdır. Fakat, asıl sebep Türkçülük yolundaki bıkıp usanmaz mücadele temposudur. Çeşitli baskılar karşısında eğilip bükülmemiş, dik durmasını bilmiştir. Bir karakter adamı olduğunu göstermiştir, ki Atsız açısından bu çok önemlidir. Zeki Velidî’nin her telefon edişinde kendisini “Ben onbaşı Atsız” diyerek tanıttığını işiten çoktur. Bu, hocası karşısındaki tevazuunu göstermesi bakımından ayrıca dikkate değer.

Atsız’ın Türkçülük anlayışı ile Zeki Velidî’ninki arasında her zaman tam bir mutabakat olmamıştır. Ayrı topluluklardan, ayrı anlayışlardan, farklı mizaçlardan gelerek ülkü yolunda birleşmelerinde bütün bu farklılıkların etkisi kaçınılmazdı. Her ikisi de ayrı ayrı hayat maceralarından geçmişlerdi. Zeki Velidî’nin bakışı daha ziyade Türk dünyasına çevrilmişti. Atsız ise, yalnız Türk dünyası ile değil, Türkiye’nin içiyle de yakından meşguldü. Ancak, bu yan unsurlar Türklüğün ve Türkçülüğün temel konularındaki müşterek tavırlarını gölgelememiştir.

Türk tarihine bakış açısı itibariyle Atsız’ın Zeki Velidî’den etkilendiği söylenebilir. Atsız, Türk tarihinin çok devletli olarak incelenmesini kabul etmiyordu. Ona göre, devlet olarak adlandırılan kuruluşlar, hanedan değişiklikleri sebebiyle ayrı ayrı isimlendirilmekteydiler. Türkler, tarih boyuncu iki büyük devlet kurmuşlardı: Biri, Türkistan’da Doğu Türkeli, diğeri Türkiye’de Batı Türkeli. Türk tarihini de buna göre tasnif ederek yeniden yazmıştı. Ancak, bu eserinin âkıbeti vefatından sonra meçhul kalmıştır.

Zeki Velidî, ilim hayatının başından sonuna kadar Cengiz Han’ın ve kurduğu devletin Türk olduğunu ileri sürmüştü. Atsız da, onun bu tutumunu benimsemiş, Cengizlileri Türk tarihi kadrosu içine almıştır. Atsız’a göre, bunun bir başka sebebi de, tarihin gördüğü en büyük cihangirlerden ve en büyük imparatorluklardan birinin Türk olmasının kazandıracağı şeref ve gurur payıdır. Zeki Velidî ile Atsız’ın bu görüşlerini paylaşan başka Türk tarihçileri pek yoktur.

Atsız, kendisinden beş yıl önce vefat eden Zeki Velidî Togan’ın Beyazıt Camii’ndeki cenaze merasiminde çok müteessirdi. Belki, kardeşi Nejdet Sançar’ın vefatındaki kadar müteessirdi. Büyük tarihçiler de günün birinde çekilip gidiveriyorlar, büyük Türkçüler de. Ve, ne yazık ki onların yerlerini doldurmak mümkün olamıyor.
Başlıca Yapıtları
Türk Kavimlerinde Dört Mısralı Şarkılar(1910)
Türk ve Tatar Tarihi(1912)
Bugünkü Türkistan ve Yakın Mazisi(1928-1942)
Moğollar Devrinde Anadolu’nun İktisadi Vaziyeti(1931)
Türkistan Tarihi(1939)
Buruni’nin  Dünya Hakkında Tasavvuru(1946)
Moğallar Cengiz ve Türklük(1941)
Umumi Türk Tarihine Giriş 1(1946)
Tarihte Usul(1950)
Harezmce  Tercümeli Mukaddimetü’l  Edep(1951)
Hatıralar (1969)
Türklüğün Mukadderatı Üzerine(1970)
Kur’an ve Türkler(1971)
Oğuz Destanı(1972)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder