4 Kasım 2015 Çarşamba

Tarih de ilk Türk kadın Teşkilat: Bacıyan Teşkilatı

Sivas Kapısında beyaz bayraklarla karşılayıp, kentin anahtarlarını onlara teslim ederek, onların taleplerini yerine getirip, halkı kıyım ve katliamdan kurtarma fikri elbette Ahiyan ve Baciyan merkezi, Selçuklu Başkenti Kayseri’ye yakışmazdı. Yapılacak iş belliydi: Kenti her ne pahasına olursa olsun savunmak.
1204 Yılında Anadolu’ya gelen 1171 Hoyi doğumlu Şeyh Nasırettin Mahmud’un Kayseri’de temellerini attığı sosyal, siyasi ve iktisadi misyonu olan Fütüvvet maksatlı Ahilik teşkilatı, bu kentte yiğitlik, cömertlik, kahramanlık ülküsüne sahip binlerce civanmerd, ahi mücahid yetiştirmişti. Hace Nasırettin’in hanımı Fatıma Bacı da aynı maksat ve misyonla ‘Baciyan’ teşkilatını kurarak kentte örgütlenmişti. Bir zaman Konya ve Kırşehir’de de paralel oluşumlar gerçekleştirseler de Kayseri’den ellerini hiçbir zaman çekmemişlerdi.

Ahiyan ve Baciyan’lar, kentin komutanlarından Emir Kaymaz ve Fahreddin Ayaz’a kanlarının son damlasına kadar kenti savunacaklarına dair söz verdiler. Kenti çevreleyen dış ve iç surların tamiratı ve gerekli yiyecek ve mühimmatların sur içinde değişik yerlere stoklanması için hummalı bir çalışma başladı.  İç ve dış surları çevreleyen duvarların dibindeki yaklaşık 3 metrelik çukur hendek, onarılarak içerisi su ile dolduruldu. Kalenin tüm giriş kapıları onarılarak sağlamlaştırıldı. Zaten şehrin neredeyse tüm, sosyal, ekonomik ve siyasal kurumları surun içinde bulunuyordu.

Fütüvvet ve cihad ruhuyla, İlay-ı Kelimetullah davası için fetih ve hakimiyeti kanıksamış bir topluluk için, sur içinden savunma harekatı fazla alışık oldukları bir strateji değildi. Ama kent dışında bir yerde savunmak, ne ordu ne de techizat olarak mümkündü.
170 Sene önce gelip, fetih ve hakimiyetle süsledikleri Anadolu topraklarını, ne idüğü belirsiz bir ordu ve ülkeye hediye etmek, ölümden farksızdı, Ahiyan ve Baciyanlar için.
Moğol Ordusunun hareketi ve güzergahı, Kayseri Ovasını çevreleyen Doğu ve Kuzey tepelerde bulunan Tümülüsler yani  gözetleme kulelerinden takip ediliyor, kısa süre içinde haber, sur içindeki savunma hattına bildiriliyordu.

Baycu Noyan komutasındaki Moğol Ordusunun Sivas’tan sonra hangi yerleşim yerlerine uğrayıp hangi katliamları yaptığı, hangi kasaba ve köyleri yağmaladığı ve kaç gün nerelerde konakladığı ile ilgili tarih sükut etse de, çok kısa bir süre sonra, Kayseri’nin doğusundan kente girdiler. Kenti çevreleyen surlar dışında çok az bir yerleşim yeri bulunuyor ve bunlar da zaten günler öncesinde boşaltılsa da kendini yağmadan kurtaramayacaktı.  Eli silah tutan ve kendinde savaşacak gücü bulanlar, iç ve dış surlarda müdafaa hattında, geri kalan yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve bunları korumakla görevli bir grup mücahitler de, Kayseri ovasını çevreleyen dağlardaki yerleşim yerlerinin ücra köşelerine çekildiler.
Kayseri’nin Doğusundan şehre giren Moğollar, etrafını sükûnet yumağının kuşattığı surların etrafına konuşlandılar.  Kentin ileri gelen kadıları ve fakihleri, kan akmadan, sulh ve sükunetle kuşatmanın kaldırılması için çaba sarfettilerse de Moğol Komutan  bu barış çağrılarına kulak tıkamakla kalmadı, Kayseri Kadısı Celaleddin Habib ve beraberindekileri acımadan katlettirdi.
Müslümanlar için kenti, yani surların içini savunmaktan başka çare yoktu. Sur içinde kendilerine bir müddet yetecek miktarda yiyecek maddesi bulunuyordu.  Savunma ne kadar uzun sürerse, yorgun Moğol ordusu o derece çaresizliğe kapılacak ve en azından başka kapıya yönelecekti.

Dış surların etrafındaki girişleri günlerce zorlayan Moğolların kuşatmayı yarmaları hiç de kolay olmadı. Her defasında kale burçlarını müdafaa eden Ahi Cengaverler tarafından püskürtüldü. Kıyasıya bir saldırı ve kıyasıya bir müdafaa, her geçen gün tarafların gücünü kırıyordu. Her defasında şehrin farklı kapılarından hucuma geçen Moğol askerleri önemli zayiatlar veriyordu.
On yedi gün süren Moğol saldırıları bir sonuca ulaşamamış ve iyice ümitsizliğe düşülmüş iken, Ermeni dönmesi şehrin iğdişçibaşı Hajuk oğlu Hüsam, kalenin gizli kanalizasyon geçişlerinden birini kullanarak Baycu Noyan’a sığınıp,  kale hakkındaki önemli bilgileri ona aktardı. Kalenin içindekilerin yiyeceklerinin bitmek üzere olduğunu ve dayanacak güçleri kalmadığını onlara nakletti. Moğollar surları kuşatan suyla dolu hendeğe boşalan bu geçişi kullanarak lağım suları içinden kaleye girmeyi başardılar.  Şehrin Subaşısı Fahrettin Ayaz da Hajuk’la beraber Moğollar’a sığındılar. Moğolların kuşatmalarında en büyük destekçilerinden biri de daha önce Moğollarla irtibat kurmuş ve dostluk geliştirmiş olan Kalenderîlerdi. Kaleyi muhasara eden bu kalenderi dervişler içinde bulunanlardan birinin de Şems-i Tebrizi olduğu iddia edilir. Bu çifte ihanet ve  istihbarat üzerine Moğollar son bir taarruzla, kale içine sızan Moğol askerlerinin arkadan açtığı, şu anki Cıncıklı Camii’ne geçilen giriş kapısından içeri dalmayı başardılar.


Kayseri kenti için sonun başlangıcı olan bu saldırıdan sonra kale Baycu Noyan tarafından teslim alındı. Surları müdafaa eden ahi mücahidlerin birçoğu şehid edildi. On bin civarında şehid ve bir o kadar da esir olduğunu iddia eder tarihçiler. Kadınlar ve çocuklar da Moğol askerleri tarafından üleşildikten sonra, kalanlar ise elleri bağlanarak şehrin kenar yerleşim yerlerinin uzağına götürülerek, sonradan Meşhed’lik denen yerlerde şehid edildiler. Kenar yerleşim yerleri civarında çok sayıda Şehidlik (Meşhed) ve toplu mezarlar oluştu.
Sur içinde kalan mahalleler yağmalanarak, şehrin hazinelerine el konulmuş, evler, barklar, dükkanlar, imalathaneler, idari binalar ateşe verilmişti. Tam bir katliamın yaşadığı kent içi ve çevresinde onbinlerce belki yüzbinlerce tarihin kayıt edemeyeceği kadar insan kıyımdan geçirildi. Katliamda şehid edilenlerin sayısı konusunda 30 binle başlayan 100 binlere dayanan abartılı rivayetler vardır.
Bir semavi afet ve tufan gibi önüne kattığını yok eden bu ateş, 170 küsür yıldır medeniyet, kültür ve insaniyet adına ne varsa yaktı, yıktı götürdü.


En büyük maharetleri çıplak at sırtında süratle ve çok sayıda ok atabilmek olan Moğollar, Kayseri kent merkezini harabeye çevirip batı istikametine yöneldiklerinde geride, insan nefesinin olmadığı vahşi hayvanlara ve yırtıcı kuşlara ziyafet olan bir kent bıraktılar.
Baciyan kurucusu Fatıma Bacı, Moğol saldırılarında esir edilmiş, Moğolların çok aramalarına rağmen ulaşamadıkları Mahperi Hunat Hatun,  gelini ve kızı ile beraber, günler öncesinden kenti terk etmişler Kilikya ermeni krallığının  himayesine sığınmışlardı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder