23 Şubat 2017 Perşembe

Arkeoloji'de Mimari Düzenler.

Arkeoloji'de  Mimari Düzenler...

DOR DÜZENİ VE MİMARİ ELAMANLARI

Dor düzeni Yunan ana karasında gelişmiş olan bir düzendir. Basitlik ve sadelikten yanadır. Kolonizasyon hareketleri ile birlikte Sicilya ve Güney İtalya’ya yayılarak burada revaç bulmuş ve oldukça kullanılmıştır. Elimizdeki çoğu sağlam örnek İtalya ve Sicilya’da yer almaktadır. Kıta Yunanistan’da özellikle Attika ve Aitolia bölgesinde erken dönemlerde oldukça beğeni toplamış, fakat ion düzeninin oluşumunu tamamlamasıyla birlikte, hantal görünümlü tapınakların yerini ince zarif yapıların yer alması sonucu, kullanımı oldukça azalmış, daha çok stoalar ile bazı resmi yapıların yapımında kullanımına devam edilmiş ve Helenistik dönemde düzenlerin karışmaya başlamasıyla birlikte ince bir yapıya kavuşarak tekrar kullanımına geçilmiştir. Bu dönemden sonra daha çok küçük ve yükseklik gerektirmeyen yapıların yapımında tercih edilen bir düzen olmuştur.



Euthynteria ( EÙqunthr…a ) :
Tapınağın toprak altında kalan ve temellerinin üzerine düz bir zemin oluşturmak için yapılmış düzleme verilen addır. Bu zemin üzerine stereobate gelip yerleşmektedir.

Stereobate ( Stereob£thj ) :
Tapınağın euthynteria düzlemi üzerine yerleşen basamaklı kaide kısmının genel adıdır.

Krepis ( Krhp…j ) :
Stereobate’taki basamakların her birine verilen addır.

Sütun ( K…wn, stÚloj ),Entasis ( 'Entas…j ),
Sütun ( K…wn, stÚloj ) :
Tapınağın çevresini saran ve üst yapının taşınmasına yarayan taşıyıcı elemanlardan her biridir. Dor düzeninde sütun kaidesizdir ve sadece sütun gövdesi ile üzerine yerleştirilmiş yayvan formlu kendine özgü bir basamaktan oluşur. Dor sütun gövdesinin bir diğer önemli özelliği ise sütun gövdesinde oluşturulmuş ve optik yanılgı kaygılarının göz önünde tutulduğu, sütun gövdesinin uzaktan düzgün görünmesini sağlayan şişkinliktir.

Entasis ( 'Entas…j ) :
Sütun gövdesinde yer alan ve optik yanılgıları düzeltmek amacıyla yapılmış şişkin görünümün adıdır.




Arris ( 'Arr…j ) :
Dor sütununda yivler bir birine dar açı ile birleşerek keskin bir sırt oluştururlar ve bu sırta da arris adı verilir.
Arris ( 'Arr…j ) 
Dor sütununda yivler bir birine dar açı ile birleşerek keskin bir sırt oluştururlar ve bu sırta da arris adı verilir.
Ekhinus ( 'Ec‹noj ) :
Dor sütun başlığında yastık şeklindeki elemana verilen addır.

Abakus ( 'Abax ) :
Dor sütun başlığında ekhinus’un üzerine gelen ve kare plaka şeklindeki başlık kısmının adıdır.
Ekhinus ( 'Ec‹noj ),Abakus ( 'Abax )
Epistylion ( 'Ep…stÚlion ) :
Sütun başlıkları üzerinde yer alan ve baştaban manasına gelen friz bloğuna verilen genel addır. Genelde bezemesiz olarak yapılırken tek bezemeli örneği Assos’taki Athena tapınağının friz bloğudur. Bu bloğa arşitrav da denilmektedir.

Guttae :
Yağmur sularını toplayarak atmaya yarayan ve epistylon’un hemen üzerinde bulunan triglyph’lerin altında yer alan damla şeklindeki elemanların genel adıdır.

Tenia ( Ten…a ) :
Guttaeler ile triglyph-metop frizinin arasında yer alan ince şerit şeklindeki elemana verilen addır.
Epistylion ( 'Ep…stÚlion ),Guttae,Tenia ( Ten…a )
Triglyph ( Tr…glufoj ) :
Dor düzeninde friz bloğu üzerine gelen ve ahşap mimarinin taşa yansımış şeklini gösteren üçlü hatıl bloğu görüntüsündeki elemana verilen addır. Triglyph’lerin arasında kalan boşluklara ise kare veya dikdörtgen formlu metop adı verilen mimari elemanlar yerleştirilmektedir.

Triglyph ( Tr…glufoj ),Metop ( MetÒph ),Mutulus
Metop ( MetÒph ) :
Triglyph’lerin arasına yerleştirilen ve üzerleri kabartmalarla süslü kare ya da dikdörtgen şekilli elemana verilen addır.

Mutulus :
Saçak altında yer alan ve üzerinde kabara şeklinde guttae’ler bulunan işlevi saçaktan içeri kaçan suyun tapınak cephesine varmadan toplanarak yere yönlenmesini sağlayan ve ahşap mimarideki kabaralı tahta plakaları anımsatan elemana verilen genel ad.
Geison ( Ge‹sÒn ),Sima ( Simh - ™paiet…daj )


Geison ( Ge‹sÒn ) :
Yatay olarak duran saçaklık elemanının adıdır. Corona da denir.

Sima ( Simh - ™paiet…daj ) :
Saçağın eğimli kısmına verilen addır. Yatay sima olarak adlandırıldığında ise geison’un üzerindeki aslan başı veya bitkisel akıtaçlarla süslü yağmur oluğu kısmı kastedilmektedir. Bu sebeple antik literatürde her kısım farklı bir adla anılmaktadır. paraiet…dej ¹gemÒnej denildiğinde yükselen simayı, ¹gemÒnej leontokšfaloi’la ise yatay sima ve aslan başlı akıtaçları, paraiet…dej ¹gemÒnej leontokšfaloi da yükselen sima ile yatay simanın birleşimini ifade etmektedir.
Antefix ( Antefixum ),Tympanon ( A„etoj ),Akroter ( 'Akrot»rion )
Antefix ( Antefixum ) :
Çatılarda ya tepede mahya kiremitleri üzerinde ya da saçak kenarlarındaki kapama kiremitleri üzerinde yer alan genelde palmet bezemeli süsleme elemanlarının adıdır.

Akroter ( 'Akrot»rion ) :
Üçgen şekilli alınlığın tepesinde ve iki kenarında yer alan bazen bitkisel bir bezeme(spiral ve palmet gibi) bazen de küçük heykeller şeklide bulunan süsleme elemanlarının genel adıdır.

Tympanon ( A„etoj ) :
Tapınağın iki kısa kenarında yer alan ve üçgen şekli ile aynı zamanda çatının kiriş yerleşimine de kılavuzluk eden alınlık elemanına verilen addır.


Coffer ( F£tnoma ) :
Pteroma’nın ve tapınağın içindeki sütunlu galerilerin üzerini kapatan kare şekilli tavan kaplamalarına verilen addır.
Coffer ( F£tnoma ) :
Pteroma’nın ve tapınağın içindeki sütunlu galerilerin üzerini kapatan kare şekilli tavan kaplamalarına verilen addır.
***

İon Düzeni ve Elemanları

İon Düzeni ve Elemanları
İon düzeni kökenini Mısır ve Mezopotamya mimarisindeki öncülerinden alan fakat bunu yunan mimarlığı ile sentezlemesidir.
İon düzeni kökenini Mısır ve Mezopotamya mimarisindeki öncülerinden alan fakat bunu yunan mimarlığı ile sentezleyerek kendine özgü, narin görüntüsüyle, oldukça süslü bir başlığa ve ince, uzun bir sütun gövdesiyle, Dor düzeninden farklı olarak bir kaideye sahip olması dışında, üst yapı elemanları ile de farklılık göstermektedir. Örneklerini, daha çok Batı Anadolu ve Ege Adaları’nda vermiş olan bu mimari düzen, anakara olan Attika’da da beğeni görmüş ve özellikle Perikles döneminde ve sonrasında oldukça yoğun olarak kullanılmıştır. İon mimarisinin vazgeçilmez unsuru olan kaide Batı Anadolu ve Attika’da farklı yapısal özellikleri ile de mimarinin bölgesel olarak ayrımına yol açmıştır. Efes İon Tipi yada Anadolu İon tipi olarak adlandırılan bir yada iki trokhilos(trociloj) ve bir torus(toroj)’tan oluşan kaide Anadolu’ya ve Ege Adaları’na özgüdür. Attika İon Tipi olarak adlandırılan ve torus, trokhilos, torus dizilimlidir. İki torus ve bir trokhilos’tan oluşan kaide ise Attika’ya özgü olarak görülmektedir. Aşağıdan yukarıya doğru diğer İon düzeni elemanları şöyledir;

Plinthos ( Pl…nqoj ) : 
Kare şekilli bir altlık olan plinthos kaide ile stylobate arasında yer alır.

plinthos,kaide,trokhilos,torus,astragal,scotaia
Kaide :
Kaide birden fazla farklı elemandan oluşan oldukça nitelikli işçilikli mimari bir öğedir. İon kaidesindeki içbükey elemana trokhilos(trociloj) denilmektedir. Dışbükey olarak yapılmış eleman ise torus (toroj) adını almaktadır. Torus ve trokhilos’ların yada sadece trokhilos’ların arasında yer alan çiftli dışbükey geçiş ise astragal yada scotia adı verilmektedir.
shaft,sütun,ion düzeni ve dor düzeni sütun.



Sütun ( K…wn, stÚloj ) :
İon düzenindeki sütun gövdesi, dor sütun gövdesinden farklı olarak entasis’in bulunmamasından dolayı ince ve uzundur. Yivlerin (∙abdwtoj) uçları da dor düzenindeki gibi keskin bir kenar ile birleşmeyip aralarında ince şeritler içermektedir. 



ion sütun başlığı ve elamanları olan,volüt,ovolo,kanalis,ekhinus




Başlık :
İon başlığının en belirgin yanı iki yanındaki volütlerdir. Bir ion başlığı şu bölümlerden oluşur. Ovolo (kumation onucej), volütler arasında yer alan yumurta ve ok dizisinden oluşan tambur şekilli bir elemandır. Volütler (krioj), spiral şeklinde sarmal oluşturan ve işlev olarak yük taşımaktan uzak süsleme elemanlarıdır. Ovolo’nun üzerinde yer alan ve yay şekilli bir sarkma yapan yükün bindiği ana unsurlardan biri olan iki volütü birleştiren elamana kanalis (kanalij) denilmektedir. Ovolo, volütler ve kanalis birleşerek ekhinus’u oluşturur. Kanalisin üzerinde ise ana taşıma elemanı olan abacus (¢bax) yer alır.
İon düzeninde epistylion üç kademeli bir yüze (fascia) sahiptir
Epistylion ( 'Ep…stÚlion ) :
İon düzeninde epistylion üç kademeli bir yüze (fascia) sahiptir. Bunun üzerine kabartmalarla süslü bir friz gelmektedir. Frizin kullanılmadığı durumlarda ise inci ve makara dizisinden oluşan ince bir tenia’dan sonra yumurta dizisi (kyma recta) şeklinde yapılmış bir korniş yer alır.

Friz (ZóofÒroj) :
İon tapınağının en süslü ve görkemli kısmıdır. Üzeri kabartmalarla süslü bu mimari elemanın kabartma konuları genellikle mitolojideki savaşlardır (Amazonomakhia, Gigantomakhia vs.).
Dendane ( Geis»podej ) :
Frizden sonra yer alan ve diş şeklinde çıkıntılardan oluşan bir elemandır. Ahşap mimarideki çatı hatıllarının taşa yansıması olan bu elamanın süsleme öğesi olma dışında ahşap mimarideki gibi taşıyıcı bir eleman özelliği yoktur. Bazen dendane’lerin üzerinde simadan önce yaprak dizisi(kyma reversa)’nden oluşan bir süsleme kuşağı bulunur.

Sima ( Simh - ™paiet…daj ) : 
Üzerinde genellikle aslan başı şeklinde akıtaçları bulunan ve çoğu kez yumurta yada yaprak dizileri, kıvrık dallar ve bitkisel motiflerle süslenen yağmur oluklu çatı elemanıdır.
Antefiks, akroter ve kiremitlerden oluşan çatı yapısı dor düzeninden farklılık içermez ve farklı bir elemana da sahip değildir.

Tympanum (Tumpanon, a‡etoj) :
Tüm tapınaklarda var olan ve çatı eğimi ile uyumlu üçgen alınlığa verilen addır. Aietos (a‡etoj) ise çatı üçgeninin sima dâhil bütününü ifade etmektedir.İon düzeninde çatıya yerleştirilen diğer elemanlar dor düzenindekilerle benzer ve aynı işlevleri yürütmektedir. Antefiks, akroter ve kiremitlerden oluşan çatı yapısı dor düzeninden farklılık içermez ve farklı bir elemana da sahip değildir.


Aiol Düzeni
İon düzeni ile aynı zamanlarda ortaya çıkan fakat daha sonra ion düzeni ile rekabet edemeyerek silinen bu düzenin başlık tipi doğulu örnekleri daha çok andırmaktadır. Aiol Düzeni,İon Düzeni gibi çift volütlü olan bu başlık tipi yuvarlak formlu olmayı tersine dikdörtgendir.
Aiol Düzeni,İon düzeni ile aynı zamanlarda ortaya çıkan fakat daha sonra ion düzeni ile rekabet edemeyerek silinen bu düzenin başlık tipi doğulu örnekleri daha çok andırmaktadır.

 Bu yönüyle pers saraylarındaki apadana (sütunlu salon) ların sütunları tepesine yerleştirilmiş başlıkları anımsatmaktadır. Üstelik alttaki resimde görülen mantar tipli başlık yada geçiş elemanı olarak tanımlanan eleman, Mezopotamya mimarisindeki kaide tiplerini anımsatmaktadır. Bu yönüyle kaide olarak varsaymak daha doğrudur. Arkaik dönemden çok uzak mesafelerde benzerleri karşımıza çıkmaktadır. Ör: Etrüsk mezarları. Aiol Düzeni, başlığının sütunları yivsiz düz yüzlüdür. Bu düzenin tam anlamıyla rekonstrüksiyonu yapabilmek için elimizde yeterli sayıda örnek bulunmamaktadır.
Aiol Düzeni, başlığının sütunları yivsiz düz yüzlüdür. Bu düzenin tam anlamıyla rekonstrüksiyonu yapabilmek için elimizde yeterli sayıda örnek bulunmamaktadır.

Korinth sütun başlığı 5. yy sonlarında ilk kez Bassae’deki Apollon Epikurios tapınağında görülür. Tapınağın mimarı İktinos’un buluşu olduğu ileri sürülse de bu başlığın bulunuşu heykeltıraş Kallimakhos’a ithaf edilir. Kallimakhos, Atina Keramaikos nekropolisinde gördüğü bir mezarın başına konmuş sepetin etrafını saran akhantus yapraklarından ilham alarak onları taşa aktarmış ve Korinth tipi başlık ortaya çıkmıştır. İlk Korint tipi başlığın yapısı, her bir yüzde altta bir sıra akhantus yaprağı ile köşelerdeki ucu spiralli akhantus dallarından çıkan ve merkezde birleşen bir çift spiralden oluşur. Helenistik dönemde başlığın tek sıra olan akhantus yaprakları bir biri içinden çıkan çift sıra halini alır. Merkezdeki spiraller kaybolarak yerini tek bir akhantus yaprağına bırakır. 2. yüzyılla birlikte üçüncü sıra akhantus yaprakları başlık gövdesine eklenir ve köşelerden çıkan ucu spiralli akhantus dalları artık merkezden çıkmaya başlar. Bu dönemde eskiyi hatırlatan bir bezeme özelliği ise son sıra akhantus yapraklarının merkezine bir çift spiral şeklinde filiz dal yerleştirilmesidir.
Korinth sütun başlığı 5. yy sonlarında ilk kez Bassae’deki Apollon Epikurios tapınağında görülür.

Korinth Düzeni
Korinth düzeni bu farklı yapıda ve çok ince işçilik gerektiren sütun başlığı dışında diğer yönlerden bütünüyle İon düzenine benzemektedir. Bunun nedeni belki de ilk kez ortaya çıktığı Bassae Apollon tapınağında sütunun yer aldığı naos’un iç düzeninin İon olmasında yatmaktadır. Çünkü sütun başlığı naos’un gerisinde tam merkeze yerleştirilirken kaide ve sütun gövdesi farklı işçilikte yapılmayıp İon düzenini takip etmiştir.
Korinth düzeni bu farklı yapıda ve çok ince işçilik gerektiren sütun başlığı dışında diğer yönlerden bütünüyle İon düzenine benzemektedir

Kyma recta : İlk resimdeki yumurta dizisine verilen addır


Kyma recta : İlk resimdeki yumurta dizisine verilen addır


Kyma reversa : İkinci resimdeki yaprak dizisine verilen addır

YUNAN SANATI

Girit adasındaki Minos, Yunanistan
daki Miken, Anadoludaki İonların etkisiyle ortaya çıkmıştır.
Batı Anadolu yerleşimleri arasında İonlar önemli bir yer tutmaktadır. Efes, Milet, Foça, Pirene, İzmir, Gümüldür
e yerleşmişler.
Dorlar ise Bodrum ve Datçayı kurmuşlardır. Yunan tarihinde bu Şehirler POLİS devletleri olarak bilinir.

Bu uygarlıkların oluşturduğu kültür,Yunan sanatına öncülük etmiştir.

1. MİMARİ

Yunan uygarlığının ilk şehirleri, yöneticilerin oturduğu AKRAPOL denilen yüksek tepelere kurulmuştur. Şehirlerin etrafı kalın ve yüksek surlarla çevrilmiştir.

Anadolu
da kurulan ilk kentler; Efes, Milet, Priene, Bergama, Didim ve Assostur.
Bu kentlerde bir birini paralel ve dik kesen caddelerden oluşan IZGARA PLAN denilen şehir düzeni uygulanmıştır.

TAPINAKLAR :

Yunan mimarisinin en önemli yapı tipidir. Temenos denilen kutsal alanlara yapılarlar.
İlk çağda Batı Anadolu yerleşimlerinde bulunan Megaron tipli yapıların zamanla gelişen örnekleridir.

Önünde dehlizi bulunan bir dikdörtgen salondan meydana gelen plan tipidir.

En eski Yunan tapınakları ahşaptan yapılırdı. M.Ö. 7.yy dan itibaren taştan yapılmaya başlandı ve bunların biçimi, planı belirli kurallara bağlandı.Bu kurallara nizam denir.

Tapınakların hangi mimarlık düzeninde yapıldığı cephe düzeni ve sütun başlıklarından anlaşılır. Yunan mimarisinde başlıca üç nizam vardır.
1. Dor Nizamı
2. İyon Nizamı
3. Korint Nizamı

Dor Nizamı: M.Ö. 7 ila 5. yy arasında örnekleri görülen tapınaklar Yunanistan Güney İtalya Sicilya ve Anadolu
da yapılmıştır.
Bu nizamın başlıca özellikleri şöyledir:
a. Bir kaç basamakla çıkılan bir zemin üzerinde yer alır.
b. Sütunlarda kaide bulunmaz. Doğrudan zemine oturur.
c. Aşağıdan yukarıya incelen sütunların gövdelerinde dikey yivler yer alır.
d. Sütun başlığı, çanak şeklinde yuvarlak bir yastık ile bunun üzerinde yer alan dört köşe bir plakadan oluşur.
e. Sütunları bir birine bağlayan taş bir kiriş vardır.
f. Diş kesiminin üzerinde tapınağın kısa kenarında üçgen alınlıklar bulunur. Alınlıklar heykel ve kabartmalarla süslenmiştir.

Atinadaki Parthenon TapınağıM.Ö 5.yy yapılmış. Behramkale Atena tapınağı.

İyon Nizamı : M.Ö 6- 4.yy. Daha çok Batı Anadolu’da (İyonya) görülür.

Başlıca özellikleri:
a. Tapınaklar basamaklı bir zemin üzerinde yer alır.
b. Sütunlar kaideye oturur.
c. Sütun başlıkları koç boynuzuna benzeyen kıvrımlı bir biçimdedir 
(volüt)
d. Arşitrav dışa taşkın olarak yapılmış iki veya üç katlıdır.
e. Sütunları ince ve uzundur.
Efes Artemis Tapınağı, Didim Apollon Tapınağı, Atina Athena Nike tapınağı

Korint Nizam: M.Ö 5-4 .yy. İyon nizamının çok az değişmiş bir şeklidir. Tek fark sütun başlıklarında görülür. Volüt başlık yerine akantus yaprakları ile donanmış sütun başlıkları kullanılmıştır.

Silifke Zeus Tapınağı, Atina Zeus Olimpos Tapınağı.

Bazı Yunan tapınaklarında korint ve iyon sütun başlıkları birleştirilerek karma ( Kompozit) başlıklar kullanılmıştır. Bu tapınaklarda sütunların yerine kadın heykellerinin (karyatit) kullanıldığı görülür.

TİYATROLAR:
Tapınaklardan sonra en önemli yapı grubudur. Şarap tanrısı Diyonisos adına yapılan kutlamalarla ortaya çıkmıştır.

Stadium: U şeklinde spor karşılaşmalarının yapıldığı yerlerdir.

Gymnasium: Antik çağda gençlerin düşünsel ve bedensel yönden eğitildikleri öğrenim gördükleri ve spor etkinliklerinde bulundukları yapılardır.

Odeon: Konser binalarıdır.

Buleuterion: Kent meclisinin toplandığı binalardır.

Agora: Pazar yerleridir.
Nimfeum : Alanlarda sütun dizileri ve heykellerle bezenmiş nişli anıtsal çeşmelerdir.
Mezopotamya Medeniyeti

8 Şubat 2017 Çarşamba

SÜMERLER -İLK ATASÖZLERİ VE ÖZDEYİŞLER


Yirmi yıl kadar önce, hemen hiç yazılı Sümer atasözü bilinmiyordu. Hemen hepsi tö birinci binyıla tarihlenen, tabletlere Akadca çevirisiyle birlikte Sümerce yazılmış çok az miktarda iki dilli özdeyiş yayımlanmıştı.
Sümer atasözlerinin temel karakteri bizimkine dikkat çekici biçimde yakındır. Bunlarda kendi dürtülerimiz ve davranış biçimlerimizin, zaaflarımız ve zayıflıklarımızın, şaşkınlık ve ikilemlerimizin yansımalarım kolayca buluruz. 
Bunların içinde, örnegin, bütün başarısızlıklarını kadere baglayan, sürekli yakman mızmızı buluruz, 
"Ugursuz bir günde dogdum." 
Sevişmeden gebe kalınabilir, Yemeden semirilebilir mi! 
Seni suya koysalar, suyu kirletirsin, Bahçeye koysalar, meyveler çürümeye başlar. 
Ölüme mahkumuz, harcayalım; Uzun yaşayacağız, biriktirelim. 
ilk arpa iyi ürün verecek -nereden bilelim? Son arpa iyi ürün verecek -nereden bilelim7 
Yoksul için, ölmek yaşamaya yeğdir; 
Ekmeği varsa, tuzu yoktur, 
Tuzu varsa, ekmeği yoktur,
Eti varsa, kuzusu yoktur, 
Kuzusu varsa, eti yoktur. 
Yoksulun birikim yapması ıçın çok çalışması gerekirdi. Sümer atasözü şöyle der, 
"Yoksul gümüşünü kemirir durur." 
Birikimi tükendiğinde, bugünkü tefecilerin kadim karşılıklarından borç almak zorunda kalırdı. Bununla ilgili özdeyiş şöyle:
"Borç alan yoksul, dert alır." 
Bir diğer Sümer atasözü, "Borç para üzüntü kaynağıdır."
Kitabı Mukaddes'in Vaiz bölümündeki (5: 12),
"Çalışanın uykusu tatlıdır" sözü ve özellikle Talmud'daki, "Mülkünü çoğaltan derdini çoğaltır" sözünün 
Sümerce karşılığı: 
Çok gümüşü olan mutlu olabilir, 
Çok arpası olan mutlu olabilir,
Ama hiçbir şeyi olmayan uyuyabilir. 
Zaman zaman da yoksul, kendi hatası yüzünden değil, ama yanlış ilişkiler yüzünden sefalet içinde olduğunu fark eder: 
Ben soylu bir küheylanım,
Ama bir katırla birlikte koşuldum, 
Bir yük arabasını çekmem, 
Kamış ve sap taşımam gerekiyor
lronik bir biçimde, kendi ürettikleri nesnelerden yararlanamayan yoksul zanaatkarlar için Sümerler şöyle der: 
"Uşak her zaman kirli giysiler giyer." 
Sümerlerde giyim kuşama çok değer veriliyordu, "iyi giyimli insana bütün kapılar açılır." 
Eli ağızdan çıkanla (yani, yazdırılan sözcükle) uyumlu işleyen bir yazman, Gerçek bir yazmandır
Sözde zayıf cins Sümer özdeyişlerinde sıkça yer alır ve her zaman lehine bir söz ediş değildir bu. Görünüşe bakılırsa Sümerlerde "zengin koca avcıları" yoktu, ama pratik zekalı bakireler vardı. Evlenme çağına gelmiş, ideal kocayı beklemekten usanmış genç kız, ince eleyip sık dokumaktan vazgeçmeye karar verip şöyle der: 
Oturaklı biri için mi, uçan biri için mi, Kime saklamalıyım aşkımı7 
Sümerlerde evlilik hiç de azımsanan bir yük değildi. Evliliği şöyle olumsuzlarlar: 
Bir kadına ya da çocuğa bakmayan kişinin, Burnuna yular takılmamıştır (mahkumların burunlarına takılan, bir halkadan geçirilen kayışa gönderme) 
Şu özdeyişte de belirtildiği gibi Sümerli kocalar kendilerini çoğunlukla ihmal edilmiş hissediyorlardı: 
Karım tapmakta (sözcüğü sözcüğüne çevrilirse, "dışarıdaki kutsal alan"), Anam ırmak kenarında (olasılıkla dinsel bir törende), Ben de burada açlıktan ölüyorum. 
Huzursuz, hoşnutsuz, nesi olduğunu tam olarak anlayamayan kadınlara gelince, kadim devirlerde bile sığınakları hekimler olmuştu. En azından, çeviri doğruysa, şu atasözünden bu sonuca varabiliriz: 
Evde huzursuz bir kadın, 
Derde dert katar. 
Bu durumda Sümerli erkeklerin zaman zaman evliliklerinden pişmanlık duymaları şaşırtıcı değildir: 
Zevki için: evlenmek. 
Yeniden düşününce: boşanmak. 
Şu Şu özlü sözler gelin ve güveyin oldukça farklı duygularla yaşamlarını birleştirdiklerini gösteriyor: 
Sevinçli bir yürek: gelin. Kederli bir yürek: güvey
Kaynanalara gelince, çağdaş karşılıkları kadar geçimsiz görünmüyorlar; en azından, şimdiye değin hiçbir Sümerli kaynana öyküsü ortaya çıkarılmadı. Kadim Sümer'de iyi bir üne sahip olmayanlar gelinlerdi. Bunu, bir erkek için neyin iyi neyin kötü olduğunu söyleyen şu nükteli şiirden çıkarıyoruz: 
Çöl matarası insanın hayatıdır, 
Pabuç insanın gözüdür, 
Kansı insanın gelecegidir, 
Ogul insanın sıgınağıdır, 
Kız insanın kurtuluşudur, 
Gelin insanın baş belasıdır
Sümerler dostluga çok değer veriyorlardı. Ama "kan sudan daha koyu" sözünün karşılıgı da geçerliydi: 
Dostluk bir gün sürer, 
Akrabalık hep devam eder
Karşılaştırmalı kültür açısından oldukça ilginç bir görüş açısıyla, Sümerlerce köpek hiç de "insanın en iyi dostu" degildi. Tersine, şu atasözlerinde de görüldügü gibi sadık olmadıgını düşünüyorlardı: 
Öküz sürer, 
Köpek derin evlekleri bozar. 
Köpektir; evini bilmez. 
Demircinin köpegi örsü devirememiş; 
(Bu yüzden) onun yerine su kabını devirmiş. 
Psikolojik olarak bizimkilerle özdeş görüşlere de sahiptiler: 
"Denizci düşen bir şapka için hır çıkarır," sözünü "Kayıkçı belalı adamdır" sözü karşılar. 
Daha tilkiyi yakalamadan, Boynuna takacagı laleyi hazırlıyor, 
Sümer atasözü bizim 
"Dereyi görmeden paçaları sıvama" sözünün karşılıgıdır.
Son olarak, 
Yabani öküzden kaçarken, Önüme yabani sığır çıktı. 
Bizim "Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum" sözümüzün başka bir biçimde söylenişidir
Çalışkanlık kuşkusuz her yerde ve her devirde öğütlenmiştir. Ama "Zavallı Richard" sözü bile şöyle diyen Sümerliden daha iyi ifade edemez bunu: 
Ele ele, bir insanın yuvası kurulur; 
Karın kanna, bir insanın yuvası yıkılır. 
En azından bazı Sümerler olanakları elvermese de, komşularında olanın aynına sahip olmaya çalışırdı. Bunlara şu ağır uyarıda bulunulur: 
Bey gibi bina yapan, köle gibi yaşar; 
Köle gibi bina yapan, bey gibi yaşar. 
Savaş ve barış konularında, Sümerler de bizimle aynı ikilemi yaşıyorlardı. Bir yandan, kendilerini korumak için hazırlıklı olmak gerekli görünüyordu: 
Donanımca güçsüz devlet
Kapılarındaki düşmanı kovamaz.
Diğer yandan, savaşın abesliği ve kısasa kısas niteliği son derece açıktı: 
Sen gider düşmanın ülkesini ele geçirirsin; 
Düşman gelir senin ülkeni ele geçirir. 
Ama savaş ya da barış olsun, önemli olan "gözünü açık tutmak" ve görünüşlere aldanmamaktır. Sümerler bunu hep geçerli olan şu sözlerle ifade ederler: 
Bir efendin olabilir, bir kralın olabilir, 
Ama asıl korkulacak adam vergi memurudur! 
Sümerli yazarlar sayısız atasözü derlemelerine yalnızca her türden düstur, özdeyiş, özlü söz, atasözleri, yakıştırmalar ve paradoksları almakla kalmamışlar, fablları da dahil etmişlerdi. Bunlar, anlatı biçiminde kısa bir girişi, öykünün vurucu dizesini oluşturan kıssadan hissenin izlediği yapılarıyla klasik "Ezop" fablına oldukça yakındırlar.

TARiH SÜMER'DE BAŞLAR . SAMUEL NOAH KRAMER 

20 Ocak 2017 Cuma

Odrys krallığı

Odrys krallığı


Karadeniz kıyısındaki Varna kenti civarında, 1971 yılında 294 mezar barındıran bir nekropol bulunur. M.Ö. 5 ve 4. binyıllardan kalan bu nekropol bilinmedik bir uygarlığı gün ışığına çıkarır.

Mezar içlerindeki 3 bin altın buluntu o dönemin kuyumcularının pek hünerli olduklarının kanıtıdır. Bütün o bileziklerin, diyademlerin, iğnelerin ve asaların güçlü ve zengin bir soylu sınıfı bulunan örgütlü bir topluluğa ait olduğu düşünülmektedir...
Otuz yıldan beri tüm Bulgaristan’da, gümüş ve som altından paha biçilmez objeler içeren daha başka hazineler de bulundu. M.Ö. 5 ve 3. Yüzyıl’a ait 30’dan fazla anıt mezar ortaya çıkartıldı. Bunlardan ilki, 1944’te Kazanlık’ta bulunan mezardır; geçmişten günümüze gayet iyi korunmuştur ve hali hazırda, bu yöreye ait ender sanat şaheserlerinden biri olmaya devam etmektedir…

Anlaşılan o ki, Mısır, Filistin ve Önasya topraklarında birtakım uygarlıklar etrafa ışık saçarken Balkanlar’da da aynı şekilde parlak bir uygarlık yaşanıyordu.

Roma hâkimiyeti altında büyük ölçüde zayıflayan, Slavların ve Bulgarların gelmesiyle birlikte, hepten silinen bir uygarlıktı bu... Sözlü kültüre dayandığından, zaman içinde sesi pek duyulmaz olan bu uygarlığın tarihi, yeni keşiflerle birlikte yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor.
Bu açıdan 2004 çok önemli bir yıl olmuştur: Trak kabilesi Odrysler’in kraliyet başkentlerinden Seuthopolis’in kalıntıları yakınında, Şipka köyüne iki kilometre mesafede, Prof. Georgi Kitov başkanlığında verimli kazılar yapılmıştır.

Etrafı çevreleyen ve coğrafî olarak Bulgaristan’ın ortasında yer alan güzel isimli Güller Vadisi (Gülovası) aslında bir Trak ‘Krallar Vadisi’ idi... Nekropoldeki bin 500 mezardan pek azı yağmacıların elinden kurtulmuş olsa da, Prof. Kitov ve meslektaşlarının şansı yaver gitmiş ve beş Trak mezar yapısı gün ışığına çıkarılmıştır. Bu yapılardan birinin içinde, 24 asırlık bir tapınak yer almaktadır; bir diğerinde de, M.Ö. 4. Yüzyıl’a ait ilk tuğla mezar bulunmaktadır...

Kazı başkanı Prof. Georgi Kitov, tümülüsteki mezar odasının eşiğinde, ölülere saygı belirtisi olarak, yere kırmızı şarap serper: Trakların ölü ayinlerinden kalma bir Bulgar geleneğidir bu...

Arkeologlar akşama doğru, ölünün başının bulunması gereken yerde yüzü toprağa dönük 690 gram som altından bir maske bulurlar. Bu buluntu büyük yankı uyandırır. Çünkü sadece Eski Mısır firavunları ile Miken ve Trak kralları ‘öbür dünyaya’ bu
türden maskelerle giderlerdi... Ancak bu maske diğerlerinden farklı idi; ölümü değil, yaşamı kutsamaktaydı.

Prof. Kitov, bu maskenin M.Ö. 5. Yüzyıl’da Odrysler’in Aşağı Tuna’dan Ege Denizi’ne, Karadeniz’den Makedonya’ya uzanan krallığını kuran büyük Kral Teres’e ait olabileceğini düşünür.

Odrys devleti askerî ve ekonomik gücüyle Atina da dâhil olmak üzere, tüm komşularının gözünü korkutan bir devlettir… Ölünün eşyaları arasında 144 ok ucunun yanı sıra, 4 mızrak demiri ve bir kılıç bir de, olduğu gibi korunmuş bronzdan bir zırh vardır; zırhın iki parçası, sırt ve göğüs kısımları demir plakalarla birbirine tutturulmuştur.

Üzerinde kürek çeken bir Olimpiyat atletinin tasviri bulunan 20 gramlık Grek yapımı bir altın yüzük ve düz tabanlı iki kulplu bir gümüş kupa da mezardan çıkan buluntular arasındadır.

Mezarda bütün bir iskelet yoktu, Orphik ayinle gömülmüş olması muhtemel, parçalara ayrılmış bir bedene ait kemikler vardı. Ozan, kâhin, büyücü Orpheus’un soyundan gelen, ‘Yer’ ile ‘Gök’ çocukları Traklar ölümden sonraki yaşama inanırlardı...
Yine 2004 yılının Eylül ayında, aynı ekip bu defa birkaç kilometre ötede, Büyük Kosmatka tümülüsünde Odrys kralı III. Seuthes’e (M.Ö. 4. Yüzyıl) ait olduğu tahmin edilen bir anıt mezar bulur.

Mezar girişinde, gerçek insan boyutundaki bir heykelden kopartılmış olma ihtimali yüksek, son derece etkileyici bakışlı, tunçtan bir kafa karşılar onları: Uzun sakallı, açık alınlı, gözleri yarı değerli taşlardan yapılma bu başın kral III. Seuthes’i temsil ettiği, mezarda bulunan ve üzerine “III. Seuthes’in malı” ibaresi düşülmüş bir şarap kupası ve küçük bir testiyle de kanıtlanır...

Tam 60 tonluk granit bir blok içine oyulmuş mezar odasına, 13 metrelik bir galeriden geçilerek varılır. Kadın başlarıyla bezeli iki mermer kapısı vardır mezarın… Sadece bir saatlik bir süre içinde, tam 73 buluntu, mezar odasındaki yaklaşık 2 bin 500 yıllık uykusundan uyanıp gün ışığıyla buluşur.

Bu buluntuların 20 tanesi altındır ve ağırlıkları 4 kiloyu bulur; aralarında bir de yarım kilodan fazla çeken Dionysos simgesi asma sarmaşığıyla bezeli bir taç vardır.

Bu buluntu, Trakların mazisinin daha eskiye dayandığını göstermekte ve Dionysos’un Trak tanrılarının en tepesinde yer aldığı tezini güçlendirmektedir… Kral mezarı olarak tescillenmiş tek yapı olma özelliğine sahip ‘Büyük Kosmatka Anıt Mezarı’ günümüze dek bulunmuş en önemli Trak sitlerinden birini oluşturmaktadır.

Prof. Kitov, mezar odasına giden uzun galerinin toprak ve taşlarla doldurulmuş olmasından yola çıkarak, “Buranın, ilk başta kutsal kabul edildiği halde sonradan, bilinmeyen nedenlerden ötürü, kutsallığını yitirdiğini ve terk edildiğini” ileri sürüyor.
1993’te bulunan Ostruça tümülüsündeki anıt mezarın 43 sahneden oluşan tavan fresklerinde de, III. Seuthes’in dönemine denk düşen ve M.Ö. 4. Yüzyıl’ın ikinci yarısında hüküm sürmüş hanedanın öyküsü anlatılır.

Kitov’un çalışma arkadaşı restoratör ressam Dora Petkova’nın bildirdiğine göre, geometrik motiflerin yer aldığı tavan, üç seviye ihtiva eder: Altta hanedanın geçmişi, ara seviyede aile fertlerinin portreleriyle resimlendirilmiş o zamanki durumu anlatılmaktadır; üst seviye ise ‘öbür dünya’ için ayrılmıştır...

2000 yılı Ağustos’unda da, Plovdiv bölgesindeki Starossel’de, Balkan Yarımadası’nın M.Ö. 6 ve 5. yüzyıllarına dayanan en etkileyici kült merkezlerinden birini ortaya çıkarırlar. Coğrafî konumu ve boyutlarının büyüklüğü itibariyle, burasının, krallığın başlıca dinî merkezi olduğunu düşünmek mümkündür...

2000 yılının Aralık ayında, Kitov’un ekibini yeni bir coşku sarar: Aleksandrovo’da bulunan anıt mezarın duvarları, olağanüstü fresklerle kaplıdır. “Traklar hakkında bildiğimiz her şey şimdi bu duvarlarda karşımıza çıkıyor” diye açıklayacaktır Kitov. Renkler olduğu gibi korunmuştur: Toprak rengi fon üzerinde dans eden kırmızılar, maviler, sarılar ve siyahlar… Fresklerdeki silahlı savaşçılar, av sahneleri, bitkiler unutulmuş bir dünyadan çıkıp gelmiştir… Ama Kitov ve çalışma arkadaşları bilmektedirler ki, Trak Kralları Vadisi henüz sırlarının tümünü açığa vurmamıştır.

Nitekim Bulgaristan’daki 60 bin Trak tümülüsünden sadece bin kadarına ulaşılmış; ulaşılan bu bin tümülüsün de, sadece 11’inde mezar bulunmuştur…

Prof. Nikolay Ovçarov başkanlığındaki ikinci bir arkeolog ekibi de, Rodop Dağları’nın doğu kesiminde çalışma yürütür.

Ovçarov 1983’ten beri bölgeyi taramaktadır. Nihayet 2000 yazında, ısrarlı çabalarının meyvesini alır: Kırcali’ye 15 kilometre uzaklıkta, Traklar’ın antik kenti 7 bin yıllık Kutsal Perperikon’u bulur. Sarp kaya duvarlarının eteğinde 12 bin metrekarelik bir alanı çevreleyen surlar, Rodop Dağları’ndaki en önemli yapılar arasındadır. Kentin dışında birçok saray yer alır; Büyük İskender’in dünyayı fethetmek üzere yola koyulmadan önce kehanet merkezi olarak uğradığı ünlü oval Dionysos Sunağı da buradadır...

‘L’ biçimindeki ana saray 40 odalıdır; en az üç kademe üzerinde yer alan bu odalardan 13’ü ve keza iki galeri, halen görülebilir durumdadır. 25 metreye 6 metre boyutlarındaki taht odası, Perperikon’un Odrys kralı Teres ve oğlu Sitalkes zamanında önemli bir rol oynamış olabileceği, hatta belki de kraliyet başkentlerinden biri olduğu varsayımını güçlendirir mahiyettedir.
Trak kralları, Yer ile Gök’ün oğulları olarak, tıpkı güneş gibi krallıklarını en uç bölgelerine dek aydınlatabilmek için, farklı farklı yerlerde ikamet ederler.

Kutsal Perperikon’un tarihi, aslında çok daha eskilere dayanır. M.Ö. 5. binyılda kült alanı olarak mevcuttur ve bunu izleyen üç bin yıl boyunca da faaliyetini korur.

Nitekim çevredeki dağlara dağılmış yüzlerce sunak bunu kanıtlar. Örneğin 2003’te bulunan kaya duvarına oyulmuş Dionysos Sunağı da bunlardan biridir. Yapıların ise M.Ö. 18 ile 12. Yüzyıl arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir.

2004 yazında aynı arkeoloji ekibi, kısmen kaya içine oyulmuş yeni bir yapıyı gün ışığına çıkarır. 25 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğindeki bu yapı hiçbir dolgu malzemesi kullanılmadan, blok taşlardan yapılmıştır. Su tahliye kanallarından birinin tıkanmasına yol açan birikinti, son Tunççağı dönemine kadar uzanır.

Bulgaristan’da ilk kez, lineer-A yazısıyla [Minos uygarlığına atfedilen kil tabletler üzerindeki hiyeroglif yazı] yazılmış bir yazıtın bulunması, Trakya’nın bu kesiminde yaşayanlarla komşu Ege havzası sakinleri arasındaki alışverişi gündeme getirir.

Prof. Ovçarov, birçok çanak çömlekte ve diğer objelerde bariz bir Girit ve Miken etkisi görüldüğünü belirtir. Bu etki, bölgeye has özgün bir Trak kültürünün ortaya çıkmasında da kendini gösterir.

Bütün veriler Perperikon’un M.Ö. 18 ile 12. Yüzyıl arasında, Troya ve Miken gibi en güçlü dönemini yaşadığını düşündürüyor. Birkaç bin yıllık bir uygarlık, tarihin birbirini izleyen tabakaları altında… Ve kent 120 kişilik kazı ekibinin gözü önünde yeniden oluşuyor...

Yine 2004 yazında, antik kente pek uzak olmayan bir yerde, Prof. Ovçarov ikinci bir keşifte bulunur, kendi tabiriyle bir “mücevher”dir bulduğu: Yedi bin yıllık bir ‘tepe’ sunağı... Küçük bir dağın doruğunda üstü kesilip atılmış bir piramit görünümündeki heybetli kaya, aslında olağanüstü bir açıkhava anıt mezarıdır...

Yarım ay biçiminde bir çukur birinci mezara açılır; muhtemelen bir zamanlar ölünün onuruna bırakılmış birkaç obje ya da tasvirin bulunduğu dört köşe oyuk boştur; dokuz basamakla üst platoya çıkılır.

Yerin gökle buluştuğu bu noktada, kaya kazılarak garip bir lahit oluşturulmuştur. Lahit kapağından da, içindekilerden de eser yoktur; bunların uzunca bir zaman önce kayıplara karıştığı bellidir.

Eşi benzeri olmayan bu mezarın kime ait olduğu merak edilir… Prof. Venedikov’un 1930’lu yıllardan itibaren ileri sürdüğü Orpheus’un mezarının yer ile göğün buluştuğu kayalık bir tepede olması gerektiği varsayımını göz ardı etmez Ovçarov... Ancak Homeros’un İlyada destanında sözünü ettiği efsanevî kral Rhesos’un da bu lahdin sakini olabileceğini düşünür… Kazılar devam etmekte...

Bu arada, Temmuz 2005’te bu kez Zlatinitsa kenti yakınlarında, Trakya krallarına ait olduğu düşünülen bir mezar içinde, altın, gümüş ve bronz eşyalar bulundu.

Ağustos’ta ise, Sofya'nın 120 km doğusundaki Dabane’de, M.Ö. 4100-4200 yıllarına ait, 15 bin parçalık bir hazine gün ışığına çıkarıldı. Bulgaristan Ulusal Tarih Müzesi’nin müdürü Bozhidar Dimitrov da dünya basına, bu buluntuların, tüm Avrupa ve Yakın Doğu’daki tek rakibinin, Troya’da bulunan hazineler olduğu yönünde demeçler vermeye başladı...

Bütün bu gelişmeler ise, Batı basına şimdilik, “Bulgaristan arkeolojinin yeni Eldorado’su oluyor” tarzı yorumlar ya da “Traklar Avrupa’nın ilk gelişmiş uygarlığı” şeklindeki genellemelerle yansıyor.

Not: Ünlü Bulgar arkeolog Prof.Georgi Pavlov Kitov, bütçe ayrılmadığı için 8 yıl önce yarıda bırakmak zorunda kaldığı Hisar kasabasının merkezinde bulunan Stara Selo bölgesinde Trak dönemine ait tapınak kazısını sürdürürken son derece önemli ve değerli parçaların ortaya çıkarılması üzerine kalp krizi geçirerek 2008 yılında vefat etmiştir.