28 Kasım 2016 Pazartesi

Hurriler ve Mittaniler (Mitanni)



Hurriler, M.Ö. 1500-1250 arasında güney Anadolu'da yaşamış olan bir halktır. Harran Ovası'nda kurulmuş kadim bir devlettir. [1] Musul çevresinde oturan Asya kökenli Subarular'ın torunlarıdır.[2] Hurri, Babil dilinde "mağara" demektir.

Gürcü tarihinin verilerine göre ise; Hurriler, Asyatik bir topluluktur. Bu topluluklar 
hakkında söylenebilecek en kesin sonuç, Hurri ve Mitanniler'in ne Hint-Avrupalı ne de Sami gruptan olduğudur. Hurri dili ile ondan sonraki Urartu dilleri arasında da bir benzerlik vardır. Aynı kökten gelip akraba olan Hurri Krallığı Diyarbakır, Mitanni Krallığı ise Osroeneye (antik çağda Edesa, yani Urfa) ve Nusaybin (Nisibis)'de kurulmuştur. [3]
Başkentleri VVaşşukanni olmak üzere ilkçağda Doğu Anadolu' da devlet kurmuşlardır. Varlıklarına ilişkin ilk bilgiler, M.Ö. 2. bin yılı başlarına ait Asur ve Babil çivi yazısı kaynaklarından öğrenilmektedir. [4] Hurriler'in yazılı bir kültüre ulaşmamış oldukları söylendiğinden bunların dini, dili, kültürü, mitolojisi, gelenek ve görenekleriyle ilgili önemli ipuçları daha çok Hitit, Mitanni, Akkad ve Babil gibi komşu uygarlıkların tarihi içinde ortaya çıkmıştır.[5] Büyük bir olasılıkla Diyarbakır yöresinde bulunan başkentleri VVaşşukanni ve çevresine yayılmış olan Hurri Devleti, o dönemde Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya ülkeleriyle sıkı bir ekonomi ve kültür alışverişi içindeydi. M.Ö. 3. bin yılı sonlarına tarihlenen Mezopotamya belgelerinin bazılarında Hurri kökenli yer ve kişi adlarına rastlanması, bu tarihlerde Hurrilerin sözü geçen yörede yaşadıklarını göstermektedir. Mari ve Alalah (Teli Açana) gibi Hammurabi (M.Ö. 18. yüzyıl) dönemine ait iki önemli kentte yapılan kazılar sonucunda bulunan çiviyazılı belgelerden dinsel içerikli olanlarda güçlü bir Hurri etkisi görülmektedir...[4]
Hititler döneminde Anadolu yarımadasının güneyinde Luviler, Paflagonya Bölgesinde Palalar ve diğer bölgelerde Arzava, Kizzuvatna ve Ahhiyava krallıkları bulunuyordu. Bu devletlerden başka Hurriler ve Mitanniler de aynı dönemde Güneydoğu Anadolu'da özgün uygarlıklar yaratmışlardır. Hurrilere ilk önce M.Ö. 3. binin sonlarında Mardin dolaylarında rastlanmaktadır. Urkis şehrinde bir tapınağın kurulması ile ilgili belge şimdi Louvre Müzesindedir. Tunçtan bir aslan heykelciğinin koruduğu bir taş levha üzerine arkaik çivi yazısı ile kazınan yazıt M.Ö. 2300 yıllarına aittir. Hurriler önceleri M.Ö. 2. binin ilk yarısında kısa yaşamlı küçük beylikler kurmuşlardır. Daha sonra M.Ö. 1500-1250 arasında Hurriler tarafından kurulan Mitanni devleti o dönemde Yakın Doğu'nun Mısır'dan sonra gelen ikinci büyük gücü olmuştur. Mitanni kralları aynı dönemde hüküm süren Mısır kralları ile mektuplaştıklarından bu dönem hakkında oldukça fazla bilgi edinmek mümkündür.[2]
Hurriler, M.Ö. 1400'lü yıllarda Hurri egemenliği altındaki bölge Hurriler ve Mittaniler olarak ikiye ayrılırdı. Babil'in kuzeyinde Dicle-Fırat arasındaki bölgede bir devlet kurmuşlardır. Diyarbakır çevresinin kuzeybatı, batı ve güneybatı bölümü de ülkenin sınırları içerisinde kalıyordu. Hurri adı kuzeyde kalan bölge için, Mittani ise güneyde kalan bölge için kullanılırdı. Egemenliği M.Ö.1250`ye kadar devam eder. Harran Ovası'nda kurulmuş kadim bir devlettir. Sümer kültüründen etkilemiş ve Anadolu'da birçok kültürü etkilemiş yapısı vardır. Tanrı panteonu Mitraizm'dir. Mitra, ışık meleği demektir.[6]
M.Ö. 16. yy sonlarına doğru güçlenen Hurrilerin, Mitanni (Asurca Hanigalbat) adıyla bir devlet kurdukları ve Asur kralları I. Şamşi-Adad ve I. İşme-Dagan dönemlerinde Asur Devleti'ni etki altında tuttukları gözlenmektedir. Dicle Irmağının doğu kesiminde bulunan o dönemin ünlü ticaret kenti Nuzi'de yapılan kazılarda açığa çıkarılan çiviyazılı belgeler, Hurrilerin egemenlik alanlarını buraya kadar uzattıklarının kanıtıdır. Mısır firavunları III. Tutmosis ve III. Amenhotep dönemlerine ait belgelerde Mitanni Krallığı ile dostça ilişkiler içinde oldukları yazılıdır. Hatta III. Amenhotep ile Mitanni Kralı Tuşratta' nın mektuplaştıkları da bu belgelerden öğrenilmektedir.Hurrilerin kültürel ve dinsel yönden en çok ilişkide bulundukları topluluk Hititlerdir. Özellikle din alanında Hititleri etkiledikleri görülmektedir. Hitit tanrılar dünyasının baş Tanrı ve Tanrıçası olan Teşup ve Hepat ile daha birçok Tanrı Hurrice adlar taşımaktadır. Yine Hurri kökenli kişi adları da Hitit soylu sınıfı arasında yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Özellikle kraliçe adları Hurricedir. [4]
Hititler döneminde Anadolu yarımadasının güneyinde Luviler, Paflagonya Bölgesinde Palalar ve diğer bölgelerde Arzava, Kizzuvatna ve Ahhiyava krallıkları bulunuyordu. Bu devletlerden başka Hurriler ve Mitanniler de aynı dönemde Güneydoğu Anadolu'da özgün uygarlıklar yaratmışlardır. Hurrilere ilk önce M.Ö. 3. binin sonlarında Mardin dolaylarında rastlanmaktadır. Urkis şehrinde bir tapınağın kurulması ile ilgili belge şimdi Louvre Müzesindedir. Tunçtan bir aslan heykelciğinin koruduğu bir taş levha üzerine arkaik çivi yazısı ile kazınan yazıt M.Ö. 2300 yıllarına aittir. Hurriler önceleri M.Ö. 2. binin ilk yarısında kısa yaşamlı küçük beylikler kurmuşlardır. Daha sonra M.Ö. 1500-1250 arasında Hurriler tarafından kurulan Mitanni devleti o dönemde Yakın Doğu'nun Mısır'dan sonra gelen ikinci büyük gücü olmuştur. Mitanni kralları aynı dönemde hüküm süren Mısır kralları ile mektuplaştıklarından bu dönem hakkında oldukça fazla bilgi edinmek mümkündür.[7]
Hurrilerin Hitit ülkesinin içlerine kadar uzanan istilası Hattusili'nin Yıllıkları'nın üçüncü yılında gerçekleşmiştir. Kral Hattusili Arzawa'ya bir askeri sefer düzenlemiş ve o daha Arzawa' da iken arkasından Hitit ülkesine Hurriler saldırmışlar ve başkente kadar ilerlemişlerdir. Metindeki ifadeye göre Hattusa dışında tüm ülke Hurrilerin eline geçmiştir. Hurrilerin Hitit egemenlik alanına böylesine girmeleri, Hattusili'nin Anadolu'nun batısında Arzawa'da sürmekte olan seferini yarıda bırakarak geri dönmesine neden olmuştur. Bu istila hareketinin Hititlerce beklenmeyen bir durum olduğu hem şimdi üzerinde durduğumuz bu belgedeki ilgili ifadelerden hem de aşağıda değineceğimiz ve bu olayı konu aldığı anlaşılan bir başka belgeden anlaşılmaktadır. Nitekim hemen geri dönen kral kendi ifadesine göre tanrısal desteği de arkasına alarak karşı sefer girişmiştir.
Kapsamlı yıllıkların önyüz ikinci sütun üçüncü paragrafında Hurriler'le dolaylı mücadeleden bahsedilir. İkinci yılda herhalde Hurrilerin geldiği ve Hititlere bağlı olan, aralarında sadece açıkça Sukziya'nın adının okunabildiği bazı kentlerin Hurriler tarafına döndüğünden bahsedilmektedir. Tam okunamayan satırlarda Hurrilerle mücadelelerden söz ediliyor olmalıdır. Lawazantiya ve Hurma kentlerinin adları görülürken, Hurma kentinin Hititlere sadakatine dair ifadeler yer almaktadır. Bu paragrafın sonunda Hurri ordusu arasında veba salgını çıktığı, Hurri ordusunun ölmeye başladığı ve onların komutanlarının öldüğü anlatılmaktadır. Belgenin önyüz ikinci sütun dördüncü paragrafında ise Hurilerin Hurma'dan geri çekildikleri, kışı Sukziya'da geçirdikleri, veba salgını dolayısıyla olsa gerek ölümlerin sürdüğü ve isimleri sayılan beş komutanında öldüğünden söz edilir. Bu arada Hitit Kralı ordu topladığını anlatır.[8]
Önyüz ikinci sütun beşinci paragrafta Arzawa seferinden bahis vardır. Önyüz ikinci sütun altıncı paragrafta sayılan bazı yer adları, Hurilere dair tam anlaşılamayan bir cümleden sonra Arzawa'da kışın geçirildiği ve paragrafın sonunda da Hurri askerlerinin kralının öldüğü okunmaktadır. Arka yüzde ise Hurri sözcüğü iki kez tespit edilebilmekle beraber herhangi bir anlama ulaşmak mümkün değildir.Bu belgede anlatılanlarla I.Hattusili'nin Yıllıkları'nda anlatılanlar arasında kısmen benzerlik bulmak mümkündür. Üzerinde durduğumuz konu açısından bakıldığında Hurrilerle olan mücadele ve bunun anlatıldığı satırlarla aynı yerde söz edilen Arzawa seferi benzerliğin ana unsurlarıdır. Kapsamlı yıllıkların söz konusu diğer belgedeki anlatılanların daha ayrıntılı olarak ele alındığı metinler olduğunu kabul ediyoruz. Olayların gelişim sırasına ve sürecine bakılırsa, yıllıklar ayrıntılı olmadığı için oradan öğrenemediğimiz bazı gelişmelerden söz ediliyor olmalıdır. Yıllıkların ikinci yıl icraatı içinde anlatılan Anadolu'nun güneydoğusu yönündeki seferlerde doğrudan Hurrilerle mücadeleden söz edilmemesi, her ne kadar metinler tam olarak elimizde olmasa da kapsamlı yıllıklarda da doğrudan Hurilerle çatışmadan bahsedilmemesiyle uyum içindedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu bölgedeki yoğun Hurri varlığı Hititlerin aynı bölgedeki etkinliği için daima bir zorluk oluşturmuş olmalıydı. Bölge kentlerinden kimi, Sukziya örneğinde olduğu gibi, Hurrilerin elinde iken, kimi de Hurma örneğinde olduğu gibi Hititlerin elinde ve onların bölgedeki faaliyetlerindeki üssü Konumundadır. Hurma'nın Hurrilerce, metinden açıkça böyle bir anlam çıkmasa da, belki kuşatılmış olması, onların Hurma'ya karşı olan tutumunu,belgedeki diğer anlatılanlar da dikkate alındığında da burada Hurriler ile Hititler arasında bir nüfuz mücadelesi yaşanmış olduğunu gösterir. Ancak bu sırada doğrudan bir Hitit-Hurri çatışmasının olmadığı anlaşılmaktadır. Eğer böyle bir çatışma olsaydı onun da en azından kapsamlı yıllıklara yansıması ne kadar tahrip olmuş da olsa belge üzerindeki kayıtlardan anlaşılması beklenirdi. Yıllıklarla asıl paralellik sunan kısım ise Arzawa seferinden söz edilen yerlerdir. Burada bazı kentlerin Hurrilerden yana sadakat değiştirdiği gibi bir anlam çıkıyor ki bu, I.Hattusili Arzawa'da iken arkasından Hurrilerin başkent dışında tüm ülkeyi istila etmelerinin anlatıldığı yıllıklardaki satırlardaki ifadelerle uyum içindedir. Yine kapsamlı yıllıkların sözünü ettiğimiz satırlarında Hurri kralının ölümünden bahsedilmesi, böylece Hum tehlikesinin belki de kendiliğinde ortadan kalkması, yıllıkların da devam eden satırlarında Hurrilerden bir daha söz edilmemesinin nedeni olabilir.[8]
Antik tarih üzerine araştırmalar yapmış yazarlardan Hilmi Göktürk, Mitannilerin ilk dönemlerde Orta Asya'da yaşarken, sonraları Ön Asya'ya geçtiklerini iddia etmektedir. Kendi alanında büyük bir otorite olan merhum Zeki Velidi Togan, bugün bile Özbekler içerisinde “Mitanni” adında büyük bir boyun olduğunu, Özbek kökenli Mitannilerin, Ön Asya'da yaşamış olan Mitanniler ile aynı kökten geldiklerini belirtmiştir. Kırzıoğlu ise bu grupları Gogarlı ve Turanî Türkler olarak zikretmektedir. [3]
Siyasal alanda Hurriler Hititlerle ilk kez Hitit Kralı Şuppiluliuma (M.Ö. 1380-1345) döneminde karşı karşıya geldiler. Mitanni Kralı Tuşratta'nın başkent VVaşşukanni'ye çekilmesi nedeniyle bu karşılaşmadan bir sonuç çıkmadı. Ancak bir süre sonra Mitanni Devleti'nin egemenlik alanında olan Kargamış Kenti'ni kuşatan Şuppiluliuma, 7 gün sonra kenti(ele geçirdi. Hurrilerle Hititler arasındaki bir başka ilişki de Hitit Kralı III. Hattuşili'nin (M.Ö. 1275-1250) Hurri kökenli bir kadın olan Puduhepa ile evlenmesidir. Bu kraliçe daha sonra Hitit tarihinde önemli bir rol oynayacaktır.Mitanni Devleti M.Ö. 1340'larda gücünü yitirerek önce Yeni Asur imparatorluğu'nun vasili durumuna düştü, M.Ö. 1270'te de Asur Kralı Salmanasar'ca bir Asur eyaleti haline getirildi. Ancak Mitanni Devletini kuran Hurriler daha sonraki yüzyıllarda egemen olan topluluklara üstün düzeyde, uygarlıklarından Birçok öğeyi vererek varlıklarını sürdürdüler ve yerel halklarla kaynaşarak tarih sahnesinden silindiler. Mitanni Devleti'nde Hititlerde olduğu gibi feodal bir yönetim biçimi vardı. Krallar mutlak egemen olmakla birlikte yerel beylerin de güçleri vardı. Ordu sefere çıkacağı zaman asıl orduya asker verirlerdi.[4] Mîlâttan önce 1300 yıllarında Mısır'a giren Hiksoslar, Hurrileri de hâkimiyetleri altına aldılar.[7]
Bu arada zengin medeniyetlere sahiptir. Hukuk sistemi Mısır medeniyeti gibi kısassa kısas değildir. Hukuk tazminata göre tarif edilmektedir.Sümer kültüründen etkilenmiş ve Anadolu'da birçok kültürü etkilemiş yapısı vardır. Tanrı panteonu on ikili Sümer tanrı panteonuyla aynıdır.[1]
Van Gölü çevresinde güçlenen ve ilk savaş arabalarını kullanan Hurriler, güneye inip 2000 yıllarında Kuzey Mezopotamya, Suriye ve Filistin'e kadar yayılan bir devlet kurup, Asurlular (M.Ö. 3000.612), Akadlar (M.Ö. 2725-2545), Birinci Babil Devleti (M. Ö. 2100-1800), Mısır Orta Krallık Devri (M.Ö. 2065-1600), Üçüncü Ur Sülâlesi (M.Ö. 2000-1960), İsin Larsa Devri (M.Ö. 1960-1735), Hititler (M.Ö. 1900-700) devletleriyle münâsebette bulundukları yapılan arkeolojik kazılar sonucu elde edilen kaynaklardan anlaşılmıştır. Klikya (Çukurova'da) Kizzuwatna Krallığını kuran Hurrilerin Mittanni kolu da, Mîlâttan önce 16 ve 14. yüzyıllarda Yukarı Dicle ile Fırat Nehirleri arasına hâkim oldular. Hurri-Mittanni Devleti adı da verilen bu devlet, mîlâttan önce 13. yüzyılda Mısır'daki Hiksosların hâkimiyeti altına girdiler.[7]
Eski Önasya'nın önemli uygarlıklarından birinin temsilcisi olan Huriler Eski Tunç Çağı'ndan itibaren tarih sahnesinde izlenebilmektedirler. Transkafkasya ve Anadolu'nun doğusunda M.Ö. 3. bin yılın sonlarına dek bulundukları ileri sürülebilen Hurriler, bu bin yılın ortalarından itibaren de güneye doğru yayılım göstermişler ve Önasya'nın bir çok yerinde M.Ö. 2. bin yıldan varlıklarına dair izleri günümüze ulaştırmışlardır. Kendilerine ait kaynaklardan çok ilişkide bulundukları diğer kavimlerin yazılı belgeleri vasıtasıyla siyasal ve kültürel yapıları üzerine bilgiler edinebildiğimiz Hurrilerin her zaman bütünsel ve tutarlı bir şekilde ortaya konulabilen siyasal tarihlerinden söz etmek mümkün değildir. Bu durumun M.Ö. 2. bin yılın ilk dönemlerine ait tarihleri hakkında daha geçerli olduğunun kabul edilmesi gerekirken, aynı bin yılın ortalarına doğru Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye bölgesindeki bazı beyliklerde etkin olduğu gözlenen Huri unsuru! Önasya'daki en belirgin siyasal varlıkları olarak tanımlanabilecek Mitanni Devleti'nin içinde yer almıştır. Hurrilerin siyasal anlamda varlıklarının M.Ö. 2. bin yılın sonlarına doğru gözden kaybolduğu izlenirken uygarlıktaki etkileri devam etmiştir.[8]

Hurriler
Hurrilerin başlıca merkezleri Urfa, Diyarbakır, Mardin ve Kerkük arasındaki bölgede kalan Tell Feheriye, Tell Brak, Şagar ve Bazar gibi kentlerdir. Mitanni devletinin kralları Hint-Ari kökenli idiler. Hindistan'a giden bazı Hint-Ari boylarının İran yaylası üzerinden Güneydoğu Anadolu'ya geldikleri ve yerli halk olan Hurrilerle kaynaştıkları tahmin edilmektedir. Mitannilerin at yetiştirme konusunda oldukça bilgili oldukları anlaşılmaktadır. Boğazköy'de bulunan Hititçe yazılmış dört tablette atların yetiştirilmesi hususundaki bilgilerin bir Mitannili tarafından kaleme alındığı bildirilmekte ve Hititçe çevirideki bazı teknik terimler Sanskritçe dilinde verilmektedir. Oldukça kısa süren bir egemenlik döneminden sonra Hitit kralı şuppiluliuma tarafından son verilen Mitanni devleti Hattuşa'ya bağlı bir eyalet haline getirildi. Fakat Hurrilerin etkisi yörede yoğun bir şekilde devam etti.[2]
Tori, Hurrilerin neden, hangi çağda ve nasıl yıkıldıklarını anlatmamıştır. Yıkılan Hurri devletinin devamından aynı kökten Nahri, Mannai ve Urartu devletinin meydana geldiğini ve şehir devletleri şeklinde örgütlendiklerini ifade etmiştir. Kemal Burkay, Urartu dili ile Hurri dilinin akraba olduğunu söyleyerek Hurri ve Urartu akrabalığını tahsis etmeye çalışmıştır . [3]
Eski Tunç Çağı Doğu Anadolu kültürleri ile ilişkili oldukları kabul edilen Hurrilerin4 daha M.Ö. 3. bin yılda Doğu Anadolu'da ve Suriye'de varlıklarına dair belirgin yazılı kanıtlar Akkad Kralı Naram-Sin'e ait kimi metinlerdeki bazı yer ve şahıs isimleri dolayısıyla bilinir.. Bunun yanı sıra Anadolu'ya dair en eski içerikli yazılı kayıtların olduğu kabul edilen Sartamhari metinlerinde de Akkad Kralı Naram-Sin'e karşı savaşan Anadolulu krallardan birine ait olarak görünen? Pampa adına Nuzi metinlerinde Huri şahıs adlarını oluşturan bir eleman olarak rastlanılmaktadır . M.Ö. 2. bin yılın başlarına ait olan Kayseri yakınlarındaki Kültepe'de gün ışığına çıkarılan Kanis Karumu çivi yazılı arşivlerindeki belgelerde çok sayıda Hum şahıs adları ve Hurri diline ilişkin sözcüklerin bulunması bu dönemde Orta Anadolu'ya dek uzanan Hurri etkisini gösterir. Ayrıca Kanis'te bulunan ve Kaniş Kralı'na yollanan mektubun göndericisi olan Mama Kralı Anum Hirbi'nin adının Hurrice olduğu da kabul edilir! M.Ö. ı7. yüzyılda Hitit Krallığı'nın kurulması ile birlikte başlayan Hititçe çivi yazılı belgelerde de Hurriler varlıklarını gösterirler. Hitit Krallığı kurulduktan sonra dış politikada ağırlık Anadolu'nun güneydoğusu ve Kuzey Suriye'ye verilmiş ve bu durum tüm Hitit Tarihi boyunca devam etmiştir. Humlerin M.Ö. 2.bin yılda siyasal ve kültürel varlıklarının en yoğun olduğu bölge böyle bir Hitit ilgisi altına girmişken, bu iki kavimin ve onların temsil ettiği kültürün yoğun ilişkide olması da kaçınılmaz olmuştur. Eski Hitit Krallığını takip eden dönemlerde hem siyasal olarak hem de bunun ötesinde daha çok kültürel açıdan Hurrilerin Hititler üzerindeki yoğun etkisi açıkça izlenebilir. Öncelikle din olmak üzere, dil, edebiyat, giyim-kuşam, tıp, büyü gibi bir çok alanda Hurrilerin Hititleri büyük ölçüde etkilediklerini, hem kendilerinden ama özellikle de Mezopotamya'dan, bir çok hususu Hititlere aktardıklarını ve aktarılmasında aracı olduklarını biliyoruz. Hititçe çivi yazılı belgelerde Hurri adına ilişkin en eski kayıtlar, bu yazının ilk ortaya çıktığı döneme, yani M.Ö. 17. yüzyıla aittir. [8]

Hurri
Hurri-Mittanni Devleti teşkilât, kültür ve medeniyette komşularına benzerdi. Çok tanrılı dîne inanırlardı. Ölüleri gömme ve at yetiştirme usûlleri eski Orta Asya âdetlerine benzerlik göstermektedir.[7]

Hurrilerin yaşadıkları bölge yani Mezopotamya bölgesi tarıma ve ticarete çok elverişliydi. Tarımda ve ticarette baya ileri giden hurriler kendi içinde bir çok kabileden oluşuyordu. Her kabile kendi iç işlerinde serbest dış işlerinde Hurri devletine bağlıydı. Hem ekonomik yönden hem de coğrafi koşullar bakımından çok iyi bir konumda olan hurriler her gecen gün daha çok düşman kazanıyordu. Çağdaşı olan devletler birleşerek Hurrilere saldırmışlardır ve Hurriler bu saldırılara karşı kendi ırkdaşları olan Mitanniler'le birleşmişlerdir. Mitanni devletinin yıkılmasıyla Hurri devletine mensup kabileler Toroslar'a çıkarak kendilerini korumaya almışlar. Habur Nehri yakınlarda bulunan mağaralarda Hurriler'e ait bir çok tarihi eser bulunmuştur. Şırnak'ın Silopi ilçesinin sınıra yakın bir köyünde hurrilerin ticarette kullandıkları altınlara rastlanmıştır.[6]
Hurrilerin bilinen kral adları şunlardır;
  1. Kumarbi
  2. Tusratta
  3. Tişari
  4. Parattarna
  5. I.Sautarna (Sausatar, Sutarna)
  6. Baratarna (Barratarna)
  7. Kibitesup
  8. İthitesup
  9. Hişmi Tesup
  10. Şilvetesup
  11. I. Aratatama (Artatam)
  12. II.Sautarna
  13. II. Aratatama
  14. Tusratta
  15. Mativaza (Mattiwaza (1275-?))
  16. Vassata
  17. Artasumara [3 / 7]

Hurri Dili

Hurrice, M.Ö. 2300 ile M.Ö. 1000 yılları arasında Önasya ve Mezopotamya'nın kuzeyinde Hurriler ve Mitanniler tarafından konuşulmuş dil. Hurrice eski Önasya dünyasının en ilginç dillerinden biridir. Hint-Avrupa'lı ve semitik dillerle hiçbir ilgisi olmayıp ön takılarla kurulan Hattice'den de tamamiyle ayrıdır. Hurrice'nin başlıca özelliği dil yapısının arkaya takılan eklemelerle oluşturulmasıdır. Ancak Hurrice diğer bilinen eklemeli dillerden hiçbiri ile de yakınlık göstermez. Urartular'ın dili ise Hurrice'nin devamından başka bir şey değildir.[9]

Kaynaklar

[1] www.msxlabs.org/forum/medeniyetler-tarihi/56445-hurriler.html
[2] www.arkeo.org/arkeoloji/23-hurriler-m-1500-1250.html
[3] www.istanbulburda.com/haber_author.php?id=16147
[4] www.botav.org/hurriler/
[5] www.zazaki.de/turkce/makaleler/fexri-zazaca.htm
[6] tr.wikipedia.org/wiki/Hurriler
[7] ansiklopedi.turkcebilgi.com/Hurriler
[8] "Hitit Kaynaklarında Hurriler", "Hurrilere İlişkin Hititçe Çivi Yazılı Belgelerdeki İlk Kayıtlar", Turgut YİĞİT Doç.Dr., Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü öğretim üyesi. www.tarihportali.net/tarih/hitit_kaynaklarinda_hurriler-t6585.0.html
[9] tr.wikipedia.org/wiki/Hurri_dili

27 Kasım 2016 Pazar

SÜMER TABLETLERİ- TANRI ENKİ’NİN SÖZLERİ- TABLET 5


Araba Lahmu gezegeninden ayrıldı; Dünya‘ya doğru yola koyuldu. Ay çevresinde turladılar, orada bir ara istasyon için inceleme yaptılar. Dünya çevresinde turladılar, suya inmek üzere yavaşladılar. Eridu‘nun yanı başındaki sulara indirdi Nungal arabayı. Enlil tarafından inşa ettirilen rıhtıma ayak bastılar; artık sandallara gerek yoktu. Enlil ve Enkikucaklayarak karşıladılar kız kardeşlerini; kılavuz Nungal ile el sıkıştılar.
Erkekli kadınlı kahramanlar, oradaki kahramanlar tarafından tezahüratla karşılandılar. Arabanın getirdiği her şey hızla boşaltıldı. Roket gemiler ve gökgemileri ile Enki’nin tasarladığı araç gereç ve her türden erzak. Nibiru‘da olan biten her şeyi, Alalu‘nun ölümünü ve gömülüşünü anlattı Ninmah, erkek kardeşlerine. Lahmu’daki ara istasyonu ve buna Anzu‘nun komuta edeceğini anlattı onlara.
NİNMAH ŞİFA BİTKİSİNİN TOHUMLARINI GETİRİYOR
Enki onaylayan sözler söyledi, Enlil ise söylendi şaşırarak. Bu Anu’nun kararıdır; buyrukları değiştirilemez, diyordu Ninmah, Enlil’e. Hastalıklar için çare getirdim, dedi Ninmah erkek kardeşlerine. Torbasından bir kese tohum çıkarttı, toprağa ekilecek tohumlar. Tohumlardan pek çok çalılar fışkıracaktı, sulu bir meyve vereceklerdi. Bu su bir iksir olacak, bundan içtikçe iyi olacaktı kahramanlar. ( Buradan yola çıkarak; lokman hekim, ileride Gılgamış da göreceğimiz ölümsüzlük bitkisini arayış hikayelerinin kaynaklarından biri budur. İnsanların yakın tarihe kadar dağlardan ot toplayıp şifa aramalarının kaynağı da belki de bu olayların bilinçaltına alınmasıyla olmaktadır)
ENLİL VE NİNMAH LÜBNAN’DAKİ İNİŞ YERİNE GİDİYOR
Hastalıklarını defedecek; keyiflerini yerine getirecekti. Tohumların serin bir yere ekilmesi gerekiyordu; beslenmek için ısınması ve sulanması lazımdı. Böyle söyledi Ninmah, erkek kardeşlerine. Bu iş için kusursuz bir yer göstereceğim sana, dedi Enlil ona. İniş yerinin biçimlendirildiği yerde, sedir ağacından bir mesken yaptığım yerde. Enlil’in gök gemisine bindiler ikisi. Enlil ve Ninmah, yükselip süzüldüler.


Baalbek Zeus tapınağı. Bir zamanlar Enlil’in yaşam alanı olarak seçtiği yer.
Karla kaplı dağlardaki, sedir ağacı ormanının yanı başındaki iniş yerine gitti erkek ve kız kardeş. ( Bu gün Baalbek denilen yer de, sonradan gelen uluslar, Enlil’in iniş yerinin olduğu yere tapınaklar yaptılar. Her gelen eskisini yıktı, kendi tapınağını yaptı. En son yapılan tapınak ta Romalıların yaptığı Zeus tapınağıdır.) Gök gemisi büyük bir taş platforma kondu; birlikte Enlil’in meskenine girdiler. İçeri girmeleriyle birlikte Enlil kucakladı onu, ateşli öpücüklere boğdu. Ah, sevdiceğim diye fısıldadı Enlil ona. Sevip okşadı onu. Ama rahmine tohumunu bırakmadı. Sana oğlumuz Ninurta‘nın haberlerini getirdim, dedi Ninmah yumuşak bir sesle.
TOHUMLAR BAALBEK’E EKİLİYOR
Genç bir prens oldu artık, maceraya hazır, Dünya’ya gelip sana katılmaya can atıyor. Burada kalacaksan oğlumuz Ninurta da gelsin, dedi Enlil ona. Kahramanlar iniş yerine geliyorlardı, gökgemileriyle platforma roket gemiler taşınıyordu. Ninmah’ın torbasından çıkan tohumlar vadinin toprağına ekildiler, Nibiru’dan bir meyve Dünya’da yetişecekti. Enlil ve Ninmah gökgemisiyle döndüler Eridu’ya.
ENLİL KURULACAK ŞEHİRLERİN PLANLARINI GÖSTERİYOR
Enlil’in idare merkezi Larsa’nın coğrafi konumu
Yol boyunca yeryüzünün manzarasını, Edin’in nerelere dek uzandığını gösterdi Enlil ona. Enlil planlarını ona göklerden bakarak açıkladı. Sonsuza dek kalacak bir plan tasarladım, diyordu ona. Sürekli yapılar inşa edilmesini gerektiren bir plan oluşturdum. Eridu’dan uzakta, kuru toprağın başladığı yerde olacak ordugahım, Larsa olacak adı, yönlendirme yeri haline gelecek.
sümer şehirleri
sümer şehirleri
Burannu‘nun ( Fırat), derin sular nehrinin kıyılarına yerleşecek, ondan bir ikiz şehir yükselecek gelecekte, adına Lagaş diyeceğim. Bu ikisi arasında, planlar üstünde bir çizgi çizdim. Bundan altmış lig sonra bir şifa şehri ortaya çıkacak. Senin kendi kentin olacak; Şurubak, sığınak şehir diyeceğim adına. Çizginin tam ortasında yerleşecek ve dördüncü şehre yol gösterecek;
Nibru-ki (Nippur), Dünya’nın geçiş yeri diyeceğim adına, içine bir gök-yer bağı kuracağım. Kaderler tabletlerini orası saklayacak, tüm uçuş görevlerini kontrol edecek. Eridu ile birlikte beş şehir olacak böylece ve sonsuza dek var olacaklar. Enlil kristal bir tablet üstüne çizilmiş ana planı gösteriyordu. Tabletin üstünde başka işaretler görüp onlar hakkında sordu Ninmah.
Beş şehrin ötesine, bundan sonra bir araba yeri inşa edeceğim, Nibiru’dan Dünya’ya doğrudan gelişler için, diyerek yanıtladı Enlil onu. O zaman anladı Ninmah, Anu’nun Lahmu ile ilgili planları niçin karıştırmıştı Enlil’in aklını. Kardeşim, beş şehir için yaptığın plan muhteşem, diyordu Ninmah ona. Şurubak’ın şifa kentinin benim olması, meskenim olarak oluşturulması için sana müteşekkirim.
ENKİ DE ABZU’DA (AFRİKA’NIN GÜNEYDOĞUSU) ÇALIŞMALARINA DEVAM EDİYOR
Bu planın ötesine geçip babanı çiğnemeyesin, kardeşini gücendirmeyesin. Sen hem güzel hem de bilgesin, dedi Enlil ona. Enki de Abzu‘da planlar yapıyor, evini nereye kuracağını tasarlıyordu. Kahramanlar için yerleşim yerleri, Dünya’nın dip bucağına nerelerden girileceğini. Gök gemisine binip Abzu’nun nerelere uzandığını ölçtü, dış kısımlarını dikkatle taradı.
Abzu uzaklarda bir diyardı; Edin’den sular ötesinde uzaktı. Verimli bir topraktı; her şey kusursuzca dolgun ve bereketliydi. Bölgeden geçip akan büyük nehirler vardı; büyük sular akmaktaydı oralarda hızla; Enki kendisine akan suların yanı başında bir mesken yaptı. Abzu’nun ortasına, duru suların yerine gitti Enki. O diyarda Enki, derinlik yerini, kahramanların Dünya’nın iç kısımlarına ineceği yeri belirledi.
MADEN ÇIKARILMASI İÇİN GEREKLİ TESİSLER KURULUYOR
Yer yarıcıyı kurdu oraya, Enki oracıkta bir yarık açtı Dünya’ya ki, tüneller açılarakDünya’nın iç kısımlarına erişilsin, altın damarları ortaya çıksın. Çatırdatan ve Ezen‘i de yakınlara yerleştirdi. Altın taşıyan cevherler çatırdatıp ezildikçe gök gemileriyle taşınacaktı. Sedir dağlarındaki iniş yerine götürülecek ve oradan da roket gemilerle Lahmu‘daki (Mars) ara istasyona.
ŞEHİRLER KURULUYOR, DÜNYA VE LAHMU’DA HUMMALI ÇALIŞMA SÜRÜYOR
Dünya’ya inen kahramanların sayısı artıyordu; bazıları Edin‘e atanmakta, bazısı Abzu’da görev almaktaydı. Larsa ve Lagaş Enlil tarafından kurulmuştu. Şurubak‘ı Ninmah için kurmuştu. Ninmah bir kadın şifacılar, imdada yetişen gençler ordusuyla birlikte oturmaktaydı orada. Nibru-ki ( Nippur)‘de Enlil bir gök-yer bağı kurmaktaydı; tüm görevler oradan komuta edilecekti.
ANU’DAN MESAJ GELİYOR
Enki ise Eridu ile Abzu arasında mekik dokumaktaydı; bir orayı bir burayı denetliyordu. Lahmu‘da inşaat hızla ilerliyordu; ara istasyon için kahramanlar da gelmekteydi. Bir şar, iki şar sürdü hazırlıklar; sonra Anu’dan haber geldiOgün Dünya’da yedinci gündü. Enki tarafından başlangıçta ilan edilen dinlenme günü. Her yerde toplandı kahramanlar; Anu’nun Nibiru’dan ışınladığı mesajı dinleyeceklerdi.
Edin’de toplandılar, Enlil komutandı orada. Onunla birlikteydi Ninmah; onun genç ordusu da Ninmah’ın yanı başında. Eridu’nun efendisi olan Alalgar oradaydı; iniş yerinin komutanı Abgal da. Abzu’da da toplandı kahramanlar; Enki’nin bakışları altında durup beklediler. Lahmu’da da toplandı kahramanlar; mağrur komutanları Anzu ile hazıroldaydılar.
Dünya’dakiler altı yüz kişiydiLahmu’da üç yüz kişi. Hepsinin toplamı dokuz yüzdü; kralları Anu’nun sözlerini hepsi birden duydular: kahramanlar, sizler Nibiru’nun kurtarıcılarısınız. Hepimizin kısmeti sizin ellerinizde. Başarınız sonsuza dek unutulmayacak; hepiniz görkemli isimlerle anılacaksınız. Dünya’dakiler Annunakiler, gökten yere gelenler olarak biline. Lahmu’dakiler, İgigiler, gözlemleyip görenler olarak biline. Gereken her şey hazırdır artık; altını göndermeye başlayınNibiru kurtula.
ENLİL, ENKİ, NİNMAH AŞK ÜÇGENİ
Şimdi bu, Enki, Enlil ve Ninmah’ın, onların aşklarının ve beraberliklerinin ve doğan oğulları yüzünden yaşanan rekabetin hikayesidir. Üç önder de Anu’nun evladıydılar; farklı annelerden doğmuşlardır. İlk oğuldu Enki; anası bir cariyesiydi Anu‘nun. Anu’nun eşi Antu‘dan doğdu Enlil; böylece yasal varis oldu. Ninmah‘ı doğuran da başka bir cariyeydi; iki erkek kardeşin üvey kız kardeşiydi.
Anu’nun ilk kızıydı, adı ve ünvanı Ninmah bu anlamdaydı.  Çok ama çok güzeldi, bilgeydi ve çok hızlı öğrenirdi. O zamanlar Ea olarak bilinen Enki’ye eş olarak seçmişti Ninmah’ı Anu. Böylece onların çocuğu yasal varis olabilecekti. Ninmah ise atılgan bir komutan olan Enlil’e kaptırmıştı gönlünüBaştan çıkartmıştı Enlil onu; rahmine akıtmıştı tohumunu. Enlil’den bir oğul doğurdu Ninmah, birlikte koydular Ninurta‘ya adını.
Anu bu işe çok ama çok kızdı, Ninmah’ı evlenme yasağıyla cezalandırdı. Anu’nun buyruğuyla müstakbel eşinden mahrum oldu Ea; onun yerine Damkina adında bir prensesi eş aldı. Bir oğulları oldu; adını Marduk koydular, saf yerde doğan anlamına. Enlil’e gelince; doğan oğlu evlilik dışıydı, yanı başında duran bir eşi yoktu. Nibiru’da değil, Dünya’da iken eş alacaktı.
DÜNYA’DA ENLİL BİR KIZLA AŞK YAŞIYOR
Bu da zorla sahip olmanın, sürgünün ve bağışlama getiren sevginin; üvey erkek kardeşlerin, başka oğullarının doğuşunun hikayesidir. Dünya’da yaz zamanıydı; Enlil sedir ormanındaki meskenine çekilmişti. Ninmah’ın gençlerinden, iniş yerine atananlardan biri, bir soğuk dağ pınarında yıkanıyordu; Sud, güzelliği ve zarafetiyle Enlil’i büyüledi, Enlil onu sedir ağacından evine davet etti.
Gel de burada yetişen Nibiru meyvesinin iksirinden sunayım sana, dedi genç kıza. Sud kabul edip Enlil’in evine girdi; Enlil sundu ona bir kadeh iksir; Sud içti, Enlil de içti; kandırmaya çalıştı kızı. İstemiyordu genç kız. Daha çok küçüğüm, böyle şeyler bilmem, dedi Enlil’e. Enlil öpmeye kalkıştı Sud’uİstemiyordu genç kız. Dudaklarım hassastır, kimselere öptürmem , dedi Enlil’e.
ENLİL SÜRGÜNE GÖNDERİLİYOR
Enlil gülüp kucakladı kızı, gülüp öptü kızı ve onun rahmine boşalttı tohumunu. Sud’un komutanı olan Ninmah’a bildirildi bu ahlaksızca iş. Ahlaksız Enlil. Bu yaptığın için yargılanacaksın, dedi Ninmah öfke içinde. Elli Annunaki’nin huzurunda toplandıyargılayan yediler. Yargılayan yediler Enlil’e şu cezayı verdiler. Enlil tüm şehirlerden kovula, geri dönülmez diyara sürgün edile.
ENLİL ENKİ’NİN DEHŞET SİLAHLARINI SAKLADIĞI YERİ ÖĞRENİYOR
Bir gök odasına bindirip iniş yerinden yolladılar onu; kılavuzu Abgal’dı. Geri dönülmez diyara götürecekti Enlil’i, asla geri dönmeyecekti. Gök odasında yol aldılar ikisi, başka bir diyardı hedefleri. Ürkütücü dağların tam ortasında, ıssız bir yere indirdi Abgal gök odasını. Sürgün edildiğin yer burası olacak, diyordu Abgal, Enlil’e.Belki de ben seçmedim burayı, diyordu Enlil’e , Enki’nin bir sırrı saklı burada.
Dehşet silahlarını sakladı Enki yakınlardaki bir mağaraya, Alalu’nun gök arabasından çıkartmıştı bunları. Silahları sen al, bu silahlarla özgürlüğünü geri kazan. Abgal böyle diyordu komutanına, Enki’nin sırrını Enlil’e böyle açtı. Abgal bu gizli yerden ayrıldı ve Enlil orada tek başına kaldı. Edin’de Sud komutanı Ninmah’a gidip şunları söyledi: Enlil’in tohumundan gebe kaldım, Enlil’in bir evladı düştü rahmime.
SUD ENLİL’İ EŞ OLARAK KABUL EDİNCE ENLİL AFFEDİLİYOR
Ninmah, Sud’un bu sözlerini Enki’ye aktardı; ne de olsa Dünya’nın efendisiydi o, Dünya’da en üstün olandı. Sud’u yargılayan yedilerin huzuruna çağırttılar: Enlil’i eş alacakmısın, diye sordular. Razı olduğunu söyledi; bu sözler Abgal tarafından sürgündeki Enlil’e aktarıldı. Sud’la evlenmek için döndü Enlil sürgünden; böylece Enki ve Ninmah onun cezasını bağışladılar.
Enlil’in resmi eşi ilan edildi SudNingil, emirler hanımı isim ünvanını aldı. Hemen sonrasında Ninlil ve ve Enlil’in bir oğlu oldu, Ninlil ona Nannar adını verdi, parlak olan anlamına. Dünya’da rahme düşen ilk Anunnakiydi o. Nibiru’nun kraliyet soyundan biri yabancı bir gezegende doğmuştu. İşte bundan sonra Enki, Ninmah’a şöyle dedi: Gel Abzu’da benimle ol.
ENKİ NİNMAH İLE BİRLİKTE YAŞIYOR
Abzu’nun ortasında, saf suların yerinde bir mesken inşa ettim. Adı gümüş olan parlak bir metalle kapladım, koyu mavi bir taşla, lacivert taşıyla süsledim. Gel Ninmah, benimle ol, Enlil’e olan hayranlığından vazgeç artık. Abzu’ya, Enki’nin meskenine doğru yola koyuldu Ninmah; Enki ona sevecen sözler söyledi orada, birbirleri için yaratıldıklarını söyleyip kulağına tatlı sözler fısıldadı.
Sen hala benim sevdiceğimsin, dedi Enki ona. Onu kucakladı, öptü okşadıTohumunu Ninmah’ın rahmine boşalttıOğul doğur bana, oğul doğur bana diye haykırdı. Ninmah tohumu rahmine aldı, Enki’nin tohumuyla gebe kaldı. Dünya’nın bir ayı Ninmah için Nibiru’nun bir günüydü. Beş ve altı ve yedi ve sekiz ay günü tamamlandı; anneliğin dokuzuncu sayısında Ninmah’ın doğum sancısı tuttu.
ENKİ’İN BİR TÜRLÜ OĞLU OLMUYOR
Bir çocuğu oldu; yeni doğan bir kızdı; Abzu’daki nehrin kıyısında Enki ve Ninmah’ın bir kızı olmuştu. Enki kız çocuğu görünce çok hayal kırıklığına uğradı. Öp küçük kızını, dedi ona. Veziri İsimud‘a dert yandı: Öp küçük kızını, dedi bana. Bir oğlan istiyordum. Üvey kız kardeşimden doğmuş bir oğlum olmalı. Yine öptü Ninmah’ı, yine sevip kucakladı, tohumunu onun rahmine boşalttı.
NİNMAH LANET OKUYOR
Ninmah yine gebe kaldı; Enki’ye yine bir kız evlat doğurdu. Bir oğlum olmalısenden, diye haykırdı Enki ona ve yine öptü Ninmah’ı. Bunun üzerine Ninmah Enki’ye bir lanet okuduNe yerse yesin karnında bir ağuydu; çenesi ağrıyor, dişleri ağrıyor, kolları bacakları ağrıyordu. Anunnakiler Ninmah’a yolladılar İsimud‘u, bir çare bulsun, diye yalvarıyorlardı. Enki elini kaldırıp yemin etti Ninmah’a bir daha yaklaşmayacağına.
ENKİ EŞİ DAMKİNA’YI DÜNYA’YA ÇAĞIRIYOR
Oda birer birer kaldırdı hastalıkları, Enki’yi lanetten kurtardıEdin’e döndü Ninmahasla evlenmeyecekti; Anu’nun emri yerine gelmişti. Enki, eşi Damkina‘yı oğulları Marduk ile gelsin diye Dünya’ya çağırdı. Ona Ninki, Dünya’nın hanımı ünvanı bahşedildi. Ondan ve beş cariyeden beş oğlu daha vardı Enki’nin; şunlardı adları: Nergal ve GibilNinagal ve Ningişzidda; en küçükleri ise Dumuzi.
ENLİL’DE OĞLUNU DÜNYAYA ÇAĞIRIYOR
Enlil ve Ninmah oğulları Ninurta’yı Dünya’ya çağırdılar. Enlil’in eşi Ninlil’den bir oğlu daha doğdu; Nannar’ın öz kardeşinin adı İşkur‘du. Toplam üç oğlu vardı Enlil’inhiç biri cariyelerden doğmamıştı. Böylece iki kabile oluştu Dünya’da; aralarında ki rekabet savaşlara yol açacaktı.
ALTINI TAŞIMAK İÇİN DÜZEN KURULUYOR
Şimdi bu, İgigilerin isyanının, kaderler tabletlerini çaldığı için Anzu’nun nasıl öldürüldüğünün hikayesidir. Dünya’nın damarlarından çıkartılan altın Abzu’dan iniş yerine taşınıyordu. Oradan İgigiler tarafından roket gemilerle Lahmu‘daki (Mars) ara istasyona naklediliyordu. Lahmu gezegeninden de bu değerli metal gök arabalarıyla Nibiru’ya götürülüyordu.
Nibiru’da altınlar incecik toza dönüştürülüp atmosferi korumak için kullanılıyordu. Gökteki delik yavaşta olsa iyileşiyordu, yavaşça da olsa Nibiru kurtuluyordu. Edin’de beş şehir kusursuzlaşmıştıEnki, Eridu’da ışıldayan bir mesken yapmıştı, toprağın üstünden göğe doğru yükseltmişti başını. Bir dağ gibi yerden göğe doğru yükseltmişti, iyi bir yerde kurmuştu bunu.
Eşi Damkina orada yaşıyordu; oğlu Marduk’a orada bilgelik öğretiyordu EnkiEnlil Nibru-ki’de yer-gök bağı’nı kurmuştu, görülecek bir manzaraydı. Tam ortasından göğe bakan ve göğe uzanan uzun bir sütun, ters yüz edilemez bir platform üstüne yerleştirilmişti. Enlil’in sözleri oradan çıkıp tüm yerleşimleri kapsıyordu, Lahmu’da ve Nibiru’da işitiliyordu. Işınlar yükseliyordu oradan, tüm diyarların ta yüreğine dek araştırıyordu.
Gözleri tüm diyarları tarıyordu, ağı istenmeyen şeyin yaklaşmasını önlüyordu. Ta yücelerdeki evinin ortasında taca benzer bir oda vardı; çok uzak göklere göz atmaktaydı. Ufka doğru bakmaktaydı gözü, göksel başucu noktasına doğru kusursuzlaştırılmıştı. Karanlık kutsal odasında, Güneş ailesinin on iki amblemi işaretlenmişti. ME‘ler üstüne Güneş ve Ay’ın, Nibiru ve Dünya’nın ve sekiz göksel tanrının gizli formülleri kaydedilmişti.
İGİGİLER İSYAN EDİYOR
Kaderler tabletleri bu oda da renkler yaymaktaydılar, Enlil onlarla gelişleri gidişleri denetleyebilmekteydi. Anunnakiler Dünya’da çok güç şartlarda çalıştılar; işten ve güçten şikayetçiydiler. Dünya’nın hızlı turları yüzünden rahatsızdılariksir tayınları çok azdı. Anunnakiler Edin’de çok güç şartlarda çalıştılar; Abzu’daki iş çok ama çok ağırdı. Anunnakiler gruplar halinde gönderiliyordu Nibiru’ya.
Yeni gruplar geliyordu. Lahmu’da yerleşen İgigilerin şikayetleri çok yükseldi. Lahmu’dan Dünya’ya indiklerinde, Dünya üzerinde dinlenecek bir yer istediler. Enlil ve Enki, Anu ile konuşup krala danıştılar. Önderleri Dünya’ya gelsin, Anzu ile konuşup tartışın, dedi Anu onlara. Anzu gökten Dünya’ya indi; şikayet sözlerini Enlil ve Enki’ye getirdi. İşlerin nasıl yürüdüğüne dair Anzu’ya anlayış kazandıralım, dedi Enki, Enlil’e.
ANZU TABLETLERİ ÇALIYOR
Ona Abzu’yu göstereceğim, sen de ona gök-yer bağını göster. Enki’nin sözlerine razı oldu Enlil. Enki Abzu’yu gösterdi Anzu’ya; ona madenlerdeki zor işleri gösterdi, Enlil Nibru-ki’ye davet etti Anzu’yu, karanlık kutsal odaya girmesine izin verdi. En içte yer alan kutsal sığınakta kaderler tabletlerini Anzu’ya açıkladı. Anunnakilerin beş şehirde neler yaptıkları gösterildi Anzu’ya.
İniş yerine varan İgigilere yardım yapılacağının sözünü aldı. İgigilerin şikayetlerini tartışmak için sonra Nibru-ki’ye döndü. Prensler arasında bir prensti; ceddi kral tohumundan, Gök-yer bağına geri döndüğünde kötü düşünceler doldurdu yüreğini. Kaderler tabletlerini alıp kaçma planı kurmaya başladı. Gök ve yer emirlerinin kontrolünü ele geçirmeyi planlıyordu içinden.
Enlilliği yerinden etmek, İgigileri ve Anunnakileri yönetmekti hedefi. Hiç kuşkulanmayan Enlil, Anzu’yu kutsal odanın girişinde bıraktı. Hiç kuşkulanmayan Enlil serin sularda yüzmeye gitti. Kötü niyetli Anzu kaderler tabletlerini alıp kaçtı. Bir gök odasına binip uzaklaştı; gök odalarının dağına gitti hızla. Orada iniş yerine gelmiş isyankar İgigiler onu bekliyorlardı.
ENLİL VE ENKİ BUNA ÇOK KIZIYOR
Anzu’yu Dünya’nın ve Lahmu’nun kralı ilan etmeye hazırlanıyorlardı. Nibru-ki’nin kutsal odasında ışıltı azalıp söndü, uğultular dinip sustu. Sessizlik baskın çıktı, kutsal formüller öylece kalakaldılar. Nibru-ki’de Enlil suskundubu ihanet çok ağır gelmişti ona. Enki’ye çok kızgın sözler söyledi; Anzu’nun ceddinden kuşkulandı. Nibru-ki’de toplandı önderler; kısmetleri ilan eden Anu’ya danıştı Anunnakiler.
NİNURTA ANZU İLE SAVAŞIYOR
Anzu yakalanmalıydı, tabletler kutsal odaya geri konulmalıydı. Anu böyle buyurdu. İsyancıyla kim yüzleşecek? Tabletleri kim getirecek geri? diyerek baktı önderler birbirlerine. Kaderler tabletleri elindeyken yenilmez oldu Anzu, diyorlardı birbirlerine. Annesinin cesaret vermesiyle öne atıldı NinurtaEnlil’in savaşçısı ben olacağım, Anzu’yu yeneceğim; böyle diyordu Ninurta.
Ninurta yolunu dağ yamacına çevirdi, kaçak Anzu’nun peşine düşüp onu yenmekistiyordu. Anzu saklandığı yerden alay etti Ninurta’yla. Tabletler benim korumamda, yenilmezim ben. Yıldırım oklarını Anzu’ya yöneltti Ninurta; oklar Anzu’ya yaklaşamadan geri döndüler. Savaş duruldu; Ninurta’nın silahları Anzu’yu yenememişti. Sonra Enki akıl verdi ona; kasırgan ile bir fırtına oluştur.
NİNURTA ANZU’YU YENİYOR
Toz kaplasın Anzu’nun yüzünü, gök kuşunun kanatları karışsın. Enlil oğlu için kudretli bir silah yaptı; bu bir Tillu füzesiydi. Fırtına silahını buna tuttur, kanat kanada geldiğinde, Anzu’ya fırlat. Enlil oğlu Ninurta’ya böyle talimat verdi. Kanat kanada yaklaştığınızda, bırak füzeyi şimşek gibi uçsun. Ninurta tekrar yükselip süzüldü kasırgasıyla; Anzu da gök kuşu ile ona karşı durmak için yükseldi.
Kanat kanada, diye öfkeyle bağırdı Anzu. Bu çarpışma senin sonun olacak. Ninurta, Enki’nin öğüdünü dinledi; kasırgasıyla oluşturdu bir fırtına. Kalkan toz Anzu’nun yüzünü örttü; gök kuşunun kanatlarını ortaya çıkardı. Tam ortalarına yolladı Ninurta füzeyi; Anzu’nun kanatlarını parlak bir alev yalayıp yuttu. Kanatları kelebekmişçesine çırpınmaya başladı.
Anzu yere çakılacaktı. Yer sarsıldı, gökler karardı. Çakılan Anzu’yu esir aldı Ninurtatabletleri elinden aldıİgigiler dağın zirvesinden seyrettiler olanlarıNinurta geldiğinde iniş yerine, korkudan titreyip ayaklarına kapandılarEsir alınan Abgal’ı ve Anunnakileri azat etti Ninurta; Anu ve Enlil’e zaferini duyurdu. Nibru-ki’ye döndü sonra; tabletleri en iç odaya tekrar kurdu.
ANZU YARGILANIYOR
Derhal ışıltı geri geldi; tabletlerdeki ME’lerin uğultusu eski haline döndü. Yargılayan yedilerin huzuruna çıkartılıp yargılandı AnzuEnlil ve eşi NinlilEnki ve daha önceleri Damkina olarak bilinen eşi Ninki. Ve oğulları Nannar ve Marduk da oradaydı. Ninmah da yargıçtı. Ninurta, yapılan kötülükleri anlattı. Bunun özrü yok, cezası ölümdür. Şikayet etmekte haklı igigiler, Dünya’da dinlenecek bir yerleri olmalı, diye karşı görüş bildirdi Marduk.
ANZU LAHMU’YA GÖMÜLÜYOR
Yaptığı kötülükle Anunnakileri de İgigileri de tehlikeye attı dedi Enlil. Enki ve Ninmah da Enlil’e katıldılar; bu kötülük sona erdirilmeli, diyorlardı. Yedi yargıç Anzu’ya verdiler ölüm cezası; öldürücü bir ışınla söndürüle Anzu’nun nefesi. Cesedi akbabalara terk edile, dedi Ninurta. İzin verinde Lahmu’da, Alalu’nun yanındaki bir mezara gömülsün, diyordu Enki. İkisi de aynı ceddin soyundan geliyorlardı.
Marduk cesedi Lahmu’ya götürsün, orada komutan olup kalsın. Böyle önermişti Enki yargıçlara. Ve Enlil dedi: Öyle olsun. (Bir gün Mars gezegeninden sansürlenmemiş fotoğraflar da Alalu ve Anzu’nun mezarlarını göreceğimizi umuyorum)
İGİGLERİN YÜKÜNÜ HAFİFLETMEK İÇİN DÜŞÜNÜLÜYOR VE MARDUK LAHMU’YA KOMUTAN YAPILIYOR.
Şimdi bu, metal şehri Bad-Tibira’nın nasıl kurulduğunun ve kırkıncı şarda Abzu’daki Anunnakilerin nasıl başkaldırdıklarının hikayesidir. Yirmi beşinci şarda Anzu yargılandı ve idam edildi. İgigilerin başkaldırısı böyle bastırıldı ama kaynamaya devam ettiler için için. İgigilerin keyfi düzelsin, esenliklerine özen gösterildiğini görsünler diye Lahmu’ya gönderildi Marduk.
Dünya’da Enlil ve Enki değişiklikler yapmak, Dünya’da kargaşa çıkmasını önlemenin yolları hakkında konuştular. Dünya’da kalış süreleri fazla uzadı, diyorlardı birbirlerine. Ninmah’a danıştılar, çehresi kararınca ürküp şaşırdılar. Altını Nibiru’ya çok daha hızlı bir akışla yollamalı; kurtuluş daha çabuk sağlanmalı, diyerek anlaştılar. Ninurta gezegenlerin iç kısımları hakkında bilgilenmişti, büyüklerine bilgece sözler söyledi.
Bir metal şehri kuralım, altın cevherleri orada işlenip arıtılsın, böylece Dünya’dan kalkan yük gemileri daha hafif olacaktır. Her roket gemi daha çok altın taşıyabilir, buradan Nibiru’ya dönecek Anunnakilere de yer açılırYorgunlar Nibiru’ya dönsün, taze güç Dünya’ya gelip onların yerini alsın. Enlil ve Enki Ninmah’ın Ninurta’nın önerisine verdikleri yanıt olumluydu.
EDİN’DE METAL ŞEHRİ BAD-TİBİRA KURULUYOR
Anu’ya danışıldı ve o da onayladı. Edin’de metal şehri; planlandı; Enlil orada olması için çok ısrarcıydı. Nibiru’dan gelen malzemelerle inşa edildi; Nibiru’dan gelen araç gereçle donatıldı. İnşaat üç şar sürdü; adına Bad- Tibira denildi. Öneriyi yapan Ninurta kentin ilk komutanı oldu. Altının Nibiru’ya akışı böylece kolaylaşıp hızlandı. Önceki zamanların başlangıcında Dünya’ya ve Lahmu’ya gelmiş olanlar Nibiru’ya dönmekteydiler artık.
Alalgar ve Abgal ve Nungal da aralarındaydı. Onların yerine gelen yeniler daha genç ve hevesliydiler. Dünya’nın ve Lahmu’nun turlarına ve diğer güçlüklere alışkın değildiler. Onlar geldiği sıralarda Nibiru’nun atmosferindeki gedik iyileşiyordu. Gezegen üstünde ve göklerinde yaşanan büyük afetlerden bu gençlerin haberi yoktu. Altın çıkarma görevi nedeniyle heyecanlı ve macera beklentisiyle çok hevesliydiler.
Ninurta’nın tasarladığı gibi, cevherler Abzu’dan gönderildi. Bad-Tibira’da tasfiye edilip işlendi, roket gemilerle Lahmu’ya gönderildiNinurta‘nın tasarladığı gibi, Anzu‘dan Nibiru’ya aktı altın. Ama tasarlanmayan şey Abzu’da eziyet çeken yeni gelmiş Anunnakilerin başkaldırmasıydı. Doğruya doğru; için için kaynamakta olan şeye dikkat etmemişti Enki.
ENKİ DÜNYADAKİ CANLILARI İNCELİYOR
Abzu’daki başka meselelere çevriliydi dikkati. Abzu’da büyüyüp yetişen canlıları inceliyordu hayranlıkla. Dünya’da ve Nibiru’da görünen canlılar arasındaki farkları öğrenmek, Dünya’nın turlarının ve atmosferinin hangi hastalıklara sebep olduğunu ortaya çıkarmak istiyordu. Abzu’da çağlayarak akan suların yanı başında şaşırtıcı bir çalışma yeri kurdu. Her türden araç gereç ve ekipmanla donattı bunu.
Yaşam evi adını verdi bu yere, oğlu Ningişzidda‘yı davet etti. Kutsal formüller, yaşam ve ölümün sırlarını taşıyan küçücük ME‘ler biçimlendirdiler birlikte. Dünya’nın yaratıklarının yaşayışlarına ve ölüşlerine dair gizemleri açığa çıkartmaktı amaçlarıEnki özellikle bazı canlı yaratıklara hayran kaldıUzun ağaçların arasında yaşıyorlardı, ön bacaklarını el olarak kullanıyorlardı. ( Akla elbette maymunlar geliyor)
İGİGLER TEKRAR İSYAN EDİYORLAR
Bozkırların uzun otları arasında garip yaratıklar görülüyordu; dik yürüyor gibiydiler. Enki bunları incelemeye o kadar gömüldü ki Anunnakiler arasında giderek kabaran şeye dikkat bile etmedi. Sorunu ilk gören Ninurta oldu. Bad-Tibira’ya gelen altın cevherleri azalıyordu. Enlil derhal Abzu’ya gönderdi Ninurta’yı. Gidip neler olup bittiğine bakacaktı. Baş subay Ennugi ona kazı yapılan yere dek eşlik etti.
Anunnakilerin şikayetlerini kendi kulaklarıyla duydu. Çekiştiriyorlar, ağlaşıyorlar, kazıları yaparken homurdanıyorlardı. Çekilecek gibi değil bu yük, diyorlardı Ninurta’ya. Ninurta bunu amcası Enki’ye bildirdiEnlil’i çağıralım, dedi Enki. Enlil de Abzu’ya geldi, kazılan çukurların yakınlarında bir eve yerleşti. Gidip evine Enlil’in cesaretini kıralım, diye bağrıştı madenlerde çalışan kahramanlar.
İGİGLER ENLİL’İN EVİNİ KUŞATIYORLAR
Bu ağır iş yükünden kurtarsın bizi. Savaş ilan edelim, rahat bulana dek husumet çıkaralım, diye bağrıştı diğerleri. Kazılan çukurlarda çalışan Anunnakilerin kulağına erişti bu kışkırtmalar. Araç gereçlerini yaktılar, baltalarını ateşe attılar. Madenlerin baş subayı Ennugi’yi tünellerde rahatsız edip esir aldılar. Giderken onu da sürüklediler; Enlil’in evinin kapısına doğru yola koyuldular.
Gece olmuştu; gece vardiyasının yarısıydı. Enlil’in evinin çevresine doluştular; araç gereçlerini meşaleler gibi yukarı kaldırdılar. Geçidin muhafızı Kalkal sürgüyü çekip Nusku’yu uyandırdı. Enlil’in veziri Nusku efendisini uyandırdı, şunları söyleyerek onu yataktan çıkardı. Efendim, evin sarıldı, dövüşmeye gelmiş Anunnakiler ta kapına dayandılar.
ENLİL VE ENKİ ANU’YA DANIŞIYOR
Enlil derhal Enki’yi çağırttı; Enlil, Ninurta’yı huzuruna çağırttı. Gözlerim neler görmekte! Bu şey bana karşı mı yapılıyor? Enlil onlara soruyordu: Bu düşmanlığı başlatan kim? Anunnakiler birbirlerine destek çıktı: Düşmanlığı hepimiz birden ilan ettik. İşimiz çok ağırdır, çektiklerimiz aşırıdır, çok büyüktür rahatsızlığımız. Böyle dediler Enlil’e. Enlil olan bitenin sözlerini Anu’ya ışınladı.
Enlil neyle suçlanmakta, diye sordu Anu. Rahatsızlığın sebebi Enlil değil, çalışmak; diyordu Enki, Anu’ya. Ağıt yakıyorlar, her gün şikayetlerini duymaktayız. Altın çıkartmalı, diyordu Anu. Çalışma devam etmeli. Ennugi‘yi serbest bırakın da uzlaşalım, dedi Enlil düşmanlık eden Anunnakilere. Ennugi salındı; önderlere gelip şunları söyledi. Dünya’nın ısısı arttığından beri, bu güç iş artık acı verir oldu, çekilmez oldu.
İzin verin de isyan edenler Nibiru’ya dönsün, yerlerine yenileri gelsin, dedi Ninurta. Belki yeni araç gereçler yapabilir, Anunnaki kahramanlarının tünellerden kurtulmasını sağlarsın ha, dedi Enlil, Enki’ye. Oğlum Ningişzidda’yı çağırtalım da gelsin, ona danışmak istiyorum, diyerek yanıtladı Enki. Ningişzidda’yı yaşam evinden çağırıp getirttiler. Enki ile biraraya gelip konuştular, aralarında tartıştılar.
ENKİ İLK İNSANI YARATMAYI TEKLİF EDİYOR
Bir çözüm olabilir, dedi Enki. Gelin bir Lulu, bir ilkel işçi oluşturalımağır işi o yüklensinAnunnakilerin çektiği eziyeti bu varlık sırtlansın. Kuşatılmış durumdaki önderler şaşakaldılar; gerçekten de söyleyecek söz bulamadılar. Kim işitmişti böyle sıfırdan oluşturulmuş bir varlık, Anunnakilerin işini yapabilecek bir işçi? Şifa ve imdada yetişme konusunda çok şey bilen Ninmah’ı çağırttılar.
Enki’nin sözlerini ona tekrarladılar. Kim işitmiş böyle bir şeyi, diye ona sordular. Böyle bir görev ne duyulmuş ne işitilmiştir, dedi o da Enki’ye. Tüm varlıklar bir tohumdan gelirler. Bir varlık diğerinden çok uzun müddetler içinde gelişir, hiçlikten hiçlik çıkar ancak! Ne kadar doğru söyledin kız kardeşim, dedi Enki ona gülümseyerek. Sana Abzu’nun bir sırrını açıklayayım. İhtiyacımız olan yaratık zaten mevcut!
Tüm yapmamız gereken onun üstüne özümüzün işaretini koymak. Lulu, ilkel işçi böylece oluşturulacak1 Böyle anlattı Enki onlara. Şuracıkta bir karar verile, ilkel işçiyi oluşturmak için onu özümüzün işaretiyle biçimlendirme planım kutsana!